25 Haziran 2014 Çarşamba

Elmander Brondby'de




Elmander bir dönem formasını giydiği Brondby'e geri döndü. Saçma yabancı kuralı yüzünden son yıllarda takımdan ayrılmasına en çok üzüldüğüm oyunculardan birisiydi. 

24 Haziran 2014 Salı

Türkiye'de Teknik Direktör Ekolü



Yazıyı yazmak için geç mi kaldım bilmiyorum ama bu konu eskiden olduğu gibi bundan sonra da Türk futbolunda hep olacak gibi görünüyor.

(En azından benim için) beklenen oldu ve Mancini ile yollar ayrıldı. Böyle bir şeyin olacağı belliydi. Erkenden olması daha hayırlı oldu. Mancini gider gitmez Türk futbolu ve Türk takımlarının adeta fabrika ayarlarına dönmesi gibi aynı teknik adamlar zikredildi; Lucescu, Mustafa Denizli, Hagi ve Gerets. İşleyen çarka çomak sokulurcasına Fatih Terim'in gönderilmesinin acısı çıkıyor yavaş yavaş.

Lucescu ile görüşüldü ama gelmedi. Gerets ve Mustafa Denizli ile de olur mu tartışılır ama Hagi'nin gelmesine karşıyım. Sebebi de her darda kalındığında Galatasaray sevgisi sömürülürcesine Hagi'yi çağırıp, 2 mağlubiyette basının ve taraftarın ortasına atıp kalplerin kırılması. Bıraksınlar da Hagi bizim için her zaman 'I love you Hagi' olarak kalsın. 'Hagi İstifa' olarak değil.

Başkan Ünal Aysal katıldığı programlarda kesin bir şeyi ifade ediyor; ''Alman ya da Hollanda ekolünden bir teknik direktör istiyoruz.'' Her şeyden önce Galatasaray ve yönetim şuna karar vermeli. Uzun vadede kendi oyun anlayışı, taktikleri ve transfer tercihleri ile kulübü sıfırdan yapılandıracak, potansiyeli olan bir teknik direktör mü isteniyor yoksa gelir gelmez kısa vadede takımı yönetecek birisi mi. Çünkü aslında işin kırılma noktası bu tercihte. 

İlk tanıma uyan bir isim tercih edilirse ki bu Türkiye'de bir futbol takımının yapacağı en zor şey olur. Buna özellikle şu gergin ortamda Türkiye ve Türk insanı hazır değil. Türkiye yıllardır sözde yeniden yapılanıyor ve şu sıralar Brezilya'da düzenlenen Dünya Kupası'nda biz maçları ve takımın performansını değil, televizyonda hangi maçı izleyeceğimizi düşünüyor, tartışıyoruz. 

Belçika da Türkiye gibi en son 2002'de Dünya Kupası'nda yer almıştı ve sözde değil özde yeniden yapılanma gösterdiler. Şu an birbirinden yetenekli oyuncuları ile iyi bir jenerasyona sahipler ve üst tura çıkmayı garantilediler. Ayrıca dünyanın en iyi ligi plan Premier Lig'e en çok oyuncu ihraç eden ülkerin başında geliyorlar. Biz ise hazırlık maçında Honduras'ı falan yenip bir daha milli takıma çağrılmayacak oyuncuları seyrediyoruz.

En son ağırlıklı olarak gün yüzüne çıkan Thomas Tuchel'in dinlenmek istediği ve Galatasaray'ı reddettiği açıklandı. Tuchel yukarıdaki tanıma uyuyor. Potansiyeli olan, taktiksel bilgisi bir yana kendi oyun kimliği ve karizması olan bir isim. Ama o da olmadı.

Dördüncü yıldız bu yıl elden kaçtı. Fenerbahçe şampiyonluk sayısını eşitledi ve bu sezon geçen sezondan çok daha gergin ve sıcak geçecektir. Sahadaki oyunun değil her zaman sonucun ön planda tutulduğu Türkiye'de sadece Galatasaray'ın değil, İstanbul takımlarının başına geçecek her teknik adamın işi zor. Geldiği ilk yıl uzun vadeli planlar yapıp kendi oyun sistemini yansıtmaya çalışsa da eğer şampiyonluk gelmez ya da takım 3-4 maç kötü sonuç alırsa kaderi hep aynı olacaktır.

Bu yüzdendir ki, Türkiye'de yerli ya da yabancı bir Jürgen Klopp örneği sadece menajerlik oyunlarında mümkün. Basının takım, taraftar ve kulüpler üstünde bu denli etkili olduğu, teknik adama değil futbolcuya dayalı düzen devam ettiği sürece pek değişen bir şey olmayacak.

Türkiye'de son 10-15 yılda uzun vadede olmasa bile gelip kısa sürede takımı toparlayıp şampiyon yapan hocaların da nasıl trajikomik şekilde gönderildiğine şahit olduk. Ortalamaya vurduğunuzda bir teknik adamın Türkiye'deki çalışma süresi belli.

Galatasaray teknik direktörünü henüz bulabilmiş değil. Teknik direktörden önce camia ve taraftarlar nasıl bir teknik direktör istediğine karar vermeli. Özellikle saçma yabancı kuralı ve kötü mali durum göz önüne alındığında adımlar dikkatli atılmalı. Uzun vadede klişe sebeplerle getirilen bir hocanın arkasında durulacak mı? yoksa kaset sürekli başa mı saracak?




Bir Transfer Hikayesi: Rickie Lambert

Futbol bugüne kadar birçok güzel, üzücü ve garip hikâyeye tanıklık etti. Bu seferki hiçbir zaman pes etmeyen ve 32 yaşında olsa bile hayallerini gerçeğe dönüştüren bir adamın adeta film tadındaki hikâyesi.

Rickie Lambert… Birçok futbolsever bu isme yabancı.  Agüero, Dzeko, Suarez, Van Persie, Rooney, Giroud, Benteke, Torres, Demba Ba ve daha birçok yıldızın yer aldığı dünyanın en iyi ligi olarak gösterilen Premier Lig’in az bilinen kahramanlarından birisi.



2 Ocak 1982 yılında Liverpool’da doğan Lambert’ın tek hayali vardır; futbolcu olup aşığı olduğu
Liverpool için oynamak. Bu hayalinin peşinden giden oyuncu 10 yaşına geldiğinde Liverpool altyapısına girer. Beş yıl boyunca sıkı çalışır. 1997’de bir gün hocaları tarafından çağrılır ve korktuğu başına gelir. Yeterince iyi olmadığı gibi Liverpool’da da artık bir geleceği olmadığı söylenir.

Adeta dünyası başına yıkılan Lambert daha sonra bunun için ‘’Dünyanın sonu olduğunu düşünmüştüm. Ama aynı durumda olan insanlara şunu söyleyebilirim ki, değil. Hatta daha başarılı olmanızı bile sağlayabilir’’ diyen İngiliz futbolcu Blackpool altyapısına girer. 2000 yılına kadar burada sadece birkaç maçta görev şansı verilir ve kaset yine başa sarar. Blackpool tarafından da serbest bırakılır. Lambert’ın kariyerindeki karanlık bulutlar dağılmak bilmez.

On sekizli yaşlarında Blackpool’da da aradığını bulamayan oyuncunun pes etmeye niyeti yoktur ve ‘’diğer’’ ihtimali hiç düşünmez. Çünkü futbolu çok seviyor ve futboldan başka bir şey istemiyordur. Kendine kulüp arayan oyuncu 2001’de Macclesfield Town’a katılır. Artık bir yetişkin olan Lambert’ın paraya da ihtiyacı vardır. İhtiyaçları dışında, evinden uzak olan tesislerde idmanlara gidebilmek için ‘’bulabileceğim tek işti’’ dediği ve kavanoz kapaklarını taktığı pancar fabrikasında part-time çalışmaya başlar. Sabahları çalışarak 20 pound kazanan oyuncu, akşamları da futbola zaman ayırır.

Lambert, ‘’Olmam gereken kilonun üzerindeydim, vücuduma bakmam gerekiyordu’’ diyor ve ekliyor, ‘’İnsanların pancar fabrikasında çalışmam hakkında konuşmasını umursamıyorum. Bu ne kadar yol aldığımı gösteriyor.’’ Burada yavaş yavaş kendini göstermeye başlayan futbolcu, 40’dan fazla maça çıkıp 10 gol atarak dikkat çeker. 2002 yılında da kulüp için rekor sayılabilecek bir bonservis bedeli olan 300.000 pound karşılığında İkinci Lig’deki Stockport County’e transfer olur. Burada da gollerine devam eden Lambert, 2005 yılında da Rochdale’nin yolunu tutar.




Rochdale’de sadece golcü kimliği ile değil asistleriyle de öne çıkan oyuncu forvetteki arkadaşı Grant Holt ile iyi bir ikili oluşturur. 2006’da Bristol Rovers’a transfer olan Lambert, 2007-08 sezonunda 20’ye yakın gol atarak takımının en golcü oyuncusu olur. Bir sezon sonra ise asıl patlamasını yapar ve 29 gollük muhteşem bir performans göstererek, Swindon Town’lu Simon Cox’la birlikte 1. Lig’in en golcü oyuncusu olarak ‘Yılın Takımı’na seçilir.

Üç yıl boyunca gösterdiği performans ile adından söz ettiren İngiliz futbolcu, 1 milyon Pound bedelle Southampton’a transfer olur ve hikâyenin kırılma anı gerçekleşir. Rickie, 2009/2010 sezonunda Alan Perdew yönetiminde Premier Ligi’n üç alt ligi olan 1. Lig’de yer alan Southampton ile adeta coşar. Liverpool’lu golcü, sezon boyunca oynadığı 50’den fazla karşılaşmada 36 gol atar.

2010/2011 sezonunda da boş durmayan ve fileleri 21 kez sarsan Lambert, takımın en golcü oyuncusu olarak Championship’e yükselmelerinde başrol oynar. Gösterdiği performansla taraftarın sevgilisi olan Lambert için özel bir beste dahi yapılır.

2011/12 sezonunda Championship’i ikinci tamamlayan The Saints (Azizler), böylece 2005 yılında düştükleri Premier Lig’e geri dönerler ve bu geri dönüşün başrolünde yine aynı kişi vardır, sezonu 31 golle tamamlayıp Championship’te ‘Yılın Oyuncusu’ ödülünü kazanan Rickie Lambert. Gösterdiği harika performans sonucu Southampton ile 3 lig yükselen Rickie, Premier Lig’deki ilk sezonunu da 15 golle tamamlar. Bu yıl ligi 8. bitiren Southampton ile 14 gol atan futbolcu, bunlardan birini de 16 Mart 2013’te Liverpool’a karşı 3-1 kazandıkları karşılaşmada atar.

Kendini kanıtlayan oyuncu için İngiltere Milli Takımı’na seçilip seçilmemesi tartışması yapılırken, teknik direktör Roy Hodgson tarafından 2013'ün Agustos’un ayında İskoçya ile oynanacak olan hazırlık maçı kadrosuna davet edilir.



31 yaşında milli olan Lambert milli forma ile çıktığı ilk maçta takımının galibiyet golünü atarak rüya gibi bir başlangıç yapar. Elemelerde Moldova ile oynanan karşılaşmada da ilk resmi golünü atan oyuncu, bir zamanlar gittiği takımlardan gönderilen, idmanlara gidebilmek için fabrikada çalışan biriyken, şimdilerde takım arkadaşları Shaw ve Lallana ile birlikte bu yıl Brezilya’da düzenlenecek olan FIFA Dünya Kupası kadrosuna da davet edilirler.

Penaltı Canavarı
Fiziğini iyi kullanan güçlü bir oyuncu olarak 4 sezon boyunca Southampton forması ile 117 gol atan Lambert bir yandan da penaltı istatistiği ile dikkat çekiyor. Southamptan ile 34 penaltı atışında topun başına geçen Lambert, 34’ünü de gole çevirerek başarılması güç bir olaya imza attı.

Bugüne kadar birçok zorluk yaşasa da pes etmeyen ve emeklerinin karşılığını alan futbolcu en büyük ödülü de almak üzere. On yedi yıl önce gönderildiği Liverpool’dan transfer teklifi alan Lambert artık Liverpool için ter dökecek.



Bu yazı tribündergi'de yayınlandı.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

Beğen