20 Mart 2018 Salı

Harry Kane: "0'dan 100'e"





Tottenham'ın golcüsü Harry Kane, Theplayerstribune sitesi için bir makale kaleme aldı.

Tottenham altyapısında yetişen ve son dönemde Premier Lig’e damgasını vuran Harry Kane, ligde 141 maçta 100. golünü atarak 100’ler Kulübü’ne girdi.

2017 yılında attığı 39 golle “Bir takvim yılında en çok gol atan” oyuncu olan ve geçtiğimiz sezonun gol kralı olan İngiliz futbolcu, bu sezon da 32. maçında 31. golünü kaydetti.


...


Bir çocuk olduğunda, başarısızlık eğlenceli bir şeydir. O günleri çok net hatırlıyorum. Chingford’daki evimizin yakınında bir park vardı ve her zaman kardeşim ve babamla birlikte oraya futbol oynamaya giderdik. Düzgün bir saha yoktu. Bize biraz çim ve iki adet ağaç verin, biz mutluyduk. O zamanlar Arsenal’in genç takımında oynuyordum, düşman hatlarındaydım ama iyi bir fırsattı.”

“Bir gün, 8 yaşındayken babamla birlikte parka yürüyordum ve –sana söylemem gereken bir şey var- dedi. Evet, nedir? diye sordum.”

“Elini omuzuma koyduğunu hatırlıyorum ve ardından, - Arsenal seni serbest bıraktı- dedi.”

“O an gerçekten ne düşündüğümü hatırlayamıyorum. Dürüst olmak gerekirse, bunun ne anlama geldiğini bile bilmiyordum. Çok küçüktüm. Ama babamın nasıl reaksiyon verdiğini ve beni nasıl hissettirdiğini hatırlıyorum. Ne beni, ne de Arsenal’i eleştirmedi. Olanlardan rahatsız bile görünmüyordu. Sadece, - Endişelenme Harry, daha sıkı çalışıp ilerleyeceğiz ve başka bir kulüp bulacağız.”





“Şimdi geriye dönüp baktığımda üzgün olduğumu düşünürsün. Ve birçok baba, eğer oğullarının profesyonel bir futbolcu olması için umutsuzsa, çok daha farklı tepki verirdi sanırım. Ama ne olduğu fark etmez, babam bana hiç baskı yapmadı. Her zaman oldukça pozitifti. Onun klasik görüşü, -Pekâlâ, hadi bunun üstesinden gelelim- olmuştur.”

“Ve biz bunu yaptık.”

“Arsenal’den sonra, yerel takımım için oynamaya devam ettim ve daha sonra bir scout tarafından Watford takımı için deneme teklifi aldım. Gelişmeler eğlenceliydi. Watford forması ile Tottenham’a karşı oynarken, Tottenham’ın genç Akademi’sine katılma şansı yakaladım. Bence beyaz forma üzerimde daha iyi duruyordu. Arsenal’a karşı ilk kez oynadığımız zamanı hatırlıyorum. Beni gönderdiklerinde sadece 8 yaşındaydım ve onlara karşı her oynadığımız zaman, -Pekâlâ, şimdi kimin haklı kimin haksız olduğunu göreceğiz- diye düşündüm.”

“Şimdi geriye baktığımızda, muhtemelen başıma gelen en iyi şeydi. Çünkü bana bir teşvik vermişti.”

“Premier Lig’de 100 gole ulaştığım için gerçekten çok mutluyum. Tottenham beni 2 yıllığına kiraladığında, Premier Lig’de 1 gol atma fırsatım olup olmayacağını sorguladığım birçok an vardı. Ayrıca bu dönemde çok önemli dersler aldım. 2012’de Millwall’a gidişimi hatırlıyorum. Kümede kalma savaşı veriyorduk. Açıkçası, taraftarlar kötü şöhretliydi. Başka bir seviyedelerdi. The Den’deki ilk maçlarımdan birisinde hakem kötü bir karar verdi, sadece kötü bir karar. Aniden, taraftarlar ellerinde ne varsa sahaya atmaya başladılar. Rastgele bir sürü şey! Yetkililer taraftaları sakinleştirmek için maçı 5 dakika durdurmak zorunda kaldılar. Ve dikkat edin, sadece 18 yaşındaydım ve etrafa bakıp, -Vay canına, bu delilik” diyordum.”

“Sezon devam ederken, biz hala düşme hattındaydık ve soyunma odasında bazı takım arkadaşlarımdan, -Dostum, eğer küme düşersek, maaşım yarıya yarıya düşecek- ya da, -eğer küme düşersek, sözleşmem sona erecek- tarzı şeyler duymaya başladım.”





“Bunlar, evde küçük çocukları olan adamlardı ve tüm oyunu başka bir seviyede görmeye başladım. Bazı insanların sadece spor için futbol oynamadığını anlamaya başlıyorsunuz. Bu, ailelerinin geçimini sağlama için. Bunun ne denli hassas olduğunu fark etmeye başlıyorsunuz ve futboldaki her şey uzaklaşmaya başlayabiliyor. Millwall’daki tecrübelerim artık bir çocuk olarak kalamayacağımı fark etmemi sağladı. Benim içim önemli bir öğrenme dönemiydi ve orada çok iyi bir performans göstermemin bir tesadüf olduğunu düşünmüyorum. Daha önemlisi, kümede kaldık ve bu Millwall taraftarları ile aramda harika bir bağlantı verdi. Onları seviyorum, bazen gerçekten deli olsalar bile.”

“Tottenham’ın beni takımda tutması için yeterince şey yaptığımı umuyordum. Maalesef, beni tekrar kiralık gönderdiler ve bu gerçekten zor zamanların başlangıcıydı. En düşük dönem muhtemelen Leicester City’de olduğum dönemdi. Takıma giremeyecekmişim gibi görünüyordu. Hala Championship’telerdi. (Premier Lig’in bir alt seviyesi) Evimde oturuyordum korkunç gerçeği idrak etmeye çalışıyordum; eğer Leicester City ile Championship’te oynayamazsam, Tottenham ile Premier Lig’de nasıl oynarım?”

“Kariyerimde ilk kez şüphelerin sızdığını söyleyebilirim. Şüphe, zor bir şeydir. O geceden sonra ailem geldi ve ateşli bir tartışma gerçekleştirdik. Çok keyifsizdim ve babama ayrılmak istediğimi söyledim. Bu korkunç bir hata olabilirdi. Kendimden gerçekten şüphe ediyorum ve babam, -Çalışmaya, yapmaya devam et, her şey yoluna girecek- dedi.”

“Birkaç hafta sonra yine dairemde oturuyordum ve gerçekten NFL (Amerikan Futbolu) ile ilgilenmeye başlamıştım. Eğer idmanda değilsem, Madden (NFL Oyunu) oynuyor ya da Youtube’da New England Patriots’un maçlarını izliyordum. Daha sonra Tom Brady’nin (Ünlü New England Patriots oyuncusu) belgeseline rastladım.”

“Tom Brady, draft seçmelerinde 6. Turda 199. sıradan seçilmişti. Bunu hayal et! Aklımda sigortalar atmıştı, ama iyi yönde. Film bende gerçekten bir şeyler uyandırdı. Herkes Tom’dan şüphe ediyordu. Üniversiteye geldiğinde bile antrenörler onu başka oyuncularla değiştirmeye çalışıyordu. Scoutlar tarafından tartılmadan önce üstünü çıkarması istedi ve bu çok eğlenceli! Sıradan bir adama benziyor değil mi? Bir koç, -Tom o uzun ve ince. Sanki daha önce hiç spor salonuna gitmemiş gibi duruyor.-”






Bana kendimi hatırlattı. İnsanlar her zaman benim için de böyle varsayımlar yapıyordu, - O (Kane) uygun bir forvet oyuncusu gibi görünmüyor.-“

“Bu bana gerçekten ilham verdi. Tom kendine çok inanıyordu. Neredeyse takıntılı bir biçimde sadece çok daha iyi olmak için çalışmaya devam etti. Bu gerçekten benimle bağlantılıydı. Garip gelebilir ama bu kafamdan içeri sızan bir ışık gibiydi. Aniden, tam orada, kanepede, - Biliyor musun? Bunu yapacağım, mümkün olduğunca sıkı çalışacağım. Şansım gelecek ve onu yakalayacağım- dedim.”

“Birkaç maç sonra, eski takımı Millwall’a karşı oynuyorduk ve büyük savunmacılardan birisi sanırım beni korkutmaya çalışıyordu. Taç atışı sırasında arkamdaydı ve bana –Hey Harry- diye seslendi.”

“-Evet?- diye cevapladım.”

“Henüz sarı kart görmedim.”

“-Eee, peki- dedim.”

“-Bu iyi- diye cevapladı, -birini üzerinde kullanmak üzereyim- diye de ekledi.”

“Bana zorbalık etmeye çalışıyordu, plan basitti. Taç atışı havadan geldi ve hava topu için ikimiz de zıpladık. Dirsekler hareket etti ve yanlışlıkla onu kaburgalarından yakaladım. Yere düştü, o yerde yatarken ona doğru bir adım attım ve hiçbir şey söylemedim. Bu, ona, kendime ve herkese zorbalığa uğramayacağımı ispatlama yoluydu.”





“Sonraki sezon Tottenham’a geri döndüm ve menajer André Villas-Boas ile tanıştım. Beni tekrar kiralık göndermek istiyordu ve beni izleyen birkaç iyi takım vardı. Benim için iyi olurdu belki ama hayalim bu değildi. Hayalim, Premier Lig’de oynamak değil, Tottenham forması ile Premier Lig’de oynamaktı.”

“Bu yüzden ona gitmek istemediğimi söyledim.”

“Villas-Boas ise sadece bana baktı, biraz şaşkın görünüyordu.”

“Ona, -Bu takımda oynamam gerektiğini size kanıtlayacağım. Ve siz, her Cuma günü maçtan önce bunu haketmediğimi ve oynamayacağımı söyleyebilirsiniz. Sorun değil. Gitmek istemiyorum.- dedim.”

“Ve hepsi buydu. A takım ile idman yapmama izin verdi. Bu güvenimdeki dönüm noktası oldu. Her zaman yetenekli olduğumu hissettim ama kendim için ayağa kalkmak zorundaydım. Sanki çocukluk hayalimi görebiliyordum ve o önümde duruyordu. Fakat Erişilemez gibiydi. Birisinin bana elini vermesini bekliyordum. Ama hayat asla el vermiyor değil mi?”

“Kendin yakalamak zorundasın”

“İdmanlarda adeta ateş ediyordum ama hala oyunda süre alamıyordum. Daha sonra hoca ayrıldı ve yerine gelen Tim Sherwood, beklediğim şansı bana verdi. İlk 3 başlangıcımda 3 gol attım ve bu inanılmaz bir duyguydu, özellikle de White Hart Lane’de ki ilk gol. Dürüst olmak gerekirse, 1. Golü atmadan önce yaşadığım zorluklar, beni ben yapan şey buydu.”

“Açıkçası, sonraki sezon Mauricio Pochettino geldiğinde her şey değişti. Sadece benim için değil, kulüp için de. Hiç kimse kariyerimde Pochettino kadar büyük bir etkiye sahip değil. Sadece kulübe fantastik yönetim felsefesi getirmekle kalmadı, hepimizi birbirimize yakınlaştırdı.”

“Harika bir kariyere sahipti ama neredeyse bundan hiç bahsetmiyordu. Bu onunla değil, her zaman en iyi oyuncu olsun ya da bunun için çabalasın, oyunculara yardım etmek ile ilgili. Tabii ki, eğer sıkı çalışmak istemiyorsanız, bir tembelseniz O da acımasız olabiliyor. Oynamayacaksın ve kapı, onunla konuşmak için açık olmayacak ayrıca. Fakat eğer saygılı olursan ve sıkı çalışırsan, O sana her zaman dünyaları verir.”





“Futboldaki en güzel anılarımdan birisi, birkaç sezon önce bir maçta hattrick yaptıktan sonra, Pochettino beni ofisine çağırdı. O sıralar, yakındık ama çok fazla da değil. Ne yapmak istediğimden emin değildim. Kapı açıldığında O'nu, yüzünde büyük bir gülümseme ve bir elinde de kaliteli bir kırmızı şarap ile beni beklerken buldum. - Gel bir foto çekelim!

“Harikaydı, özel biri olduğunu düşünmüştüm. O harika biri ve ona bir menajer ve patron olarak büyük saygı duyuyorum ama saha dışında da iyi birer dostuz. Bu, kadromuzun neden birbirine bağlı ve çok yakın olmasının sebebi ve günümüzde bu futbolda çok nadir görülüyor.”

“Benim için, reddedilme başıma gelen en iyi şeydi. 2015’de ilk Kuzey Londra Derbisi (Tottenham – Arsenal) maçında bağcıklarımı bağlarken bir flashback yaşadım. Sanki 11’imdeydim ve Arsenal Genç Takımı’na karşı oynuyordum. Deja-vu gibiydi. Her maç öncesinde nasıl gol atacağımı gözümde canlandırırım. –Sol köşeye bir plase, - Sağ ayakla sağ köşeye bir vole!-  Her zaman böyleydim. Rakipler, çimlerin kesimi, her şeyi zihnimde canlandıracağım.”

“Bu sefer, Arsenal forması giymiş savunma oyuncularını zihnimde canlandırıyordum. Tüylerim diken diken olmuştu.”

“Tüneldeydik, -Tamam, 12 yılımı aldı. Kim haklı, kim haksız göreceğiz- diye düşündüm.”

“ O gün 2 gol attım ve ikincisi galibiyeti getiren goldü. Bu, maçlardan önce hayal bile edemeyeceğim bir şeydi. Bir kafa vuruşuydu, muhtemelen attığım en iyi kafa golü. Top ağlarla buluştuğunda, tüm kariyerim boyunca böyle bir telaş hissetmemiştim.”

“Son düdük çaldığında sahada yürüdüğümü ve taraftarları alkışladığımı hatırlıyorum ve –size söylemiştim!- gibi hissediyordum.”





“Bu sadece Arsenal ile ilgili değil, daha derin. Kendime ve her adımda bana inanan aileme bir şeyler kanıtlamak ile ilgili.”

“Millwall, Norwich, Leicester City’deyken, hatta kendimden şüphe duyarken bile yapabileceğime inandığım bir şeydi.”

“Şimdi, Premier Lig’deki 100. golden sonra birkaç kişiye teşekkür etme vakti.”

“İşler yolunda gitmediğinde benimle birlikte buna katlanan nişanlım Kate’e teşekkür etmek istiyorum.”

“Teşekkürler Baba, Arsenal beni serbest bıraktığında elini omuzuma koyduğun için ve ailem, Leicester’daki evimde en düşük anımda benimle anlamlı konuştuğunuz için.”

“Teşekkürler Anne, sayısız saatler boyunca beni buraya, oraya ve her yere götürdüğün için ve yaptıkların için.”

“Teşekkürler kardeşim Charlie, benimle birlikte binlerce saat bire-bir futbol oynadığın ve bazen Teddy Sheringham olmama izin verdiğin için.”

“Teşekkürler Tom Brady, hayatında hiç spor salonuna gitmemiş gibi görünen çocuklara umut verdiğin için.”

“Teşekkürler bütün takım, özellikle oynayamadığım zamanlar yanıma gelip, -oynamayı sen hak ediyorsun- diyenler.”

“Teşekkürler Mauricio Pochettino, bir forvet oyuncusu olarak en iyi sonuç için.”

“Ve elbette teşekkürler bütün Tottenham taraftarları. Çocukluğumdan beri Tottenham için oynamanın hayalini kurdum. Çok uzun bir zaman için motivasyonum gözlerimi kapatmak ve Arsenal’e karşı gol attığımı gözümde canlandırmaktı. Bunu birkaç kere başardım ama hiçbir zaman eskimeyecek. Şimdi ise motivasyonum biraz farklı. Artık gözlerimi kapatıyorum ve takım arkadaşlarımla yeni stadyumumuzda Premier Lig Kupası’nı kaldırmayı hayal ediyorum. Bu duygu için bir sonraki 100 golü takas ederdim!.”

“Geçtiğimiz birkaç sezonda yakındık, fakat boşluğu doldurmak için her zaman tek bir yol vardır. Korkarım biraz sıkıcı bir cevap olacak; Babamın da söylediği gibi, çalışmaya devam etmeliyiz.”


Harry...




Kaynak: https://www.theplayerstribune.com/en-us/articles/harry-kane-tottenham-zero-to-100

15 Şubat 2018 Perşembe

Nuri Şahin: ''Futbola ve çocuklarıma gurur duyulacak bir şey vermek istiyorum''



             Borussia Dortmund alt yapısında başladığı futbol kariyerinde Real Madrid ve Liverpool gibi dünyanın en önde gelen takımlarında da forma giyen, geçtiğimiz yıl Türk Milli Takım’ını bıraktığını açıklayan Alman kulübünün bayrak adam olarak nitelendirebileceğimiz oyuncusu Nuri Şahin, The Guardian’a açıklamalarda bulundu.
         
            Henüz 12 yaşındayken yaşadığı pansiyonda kendisi gibi kulüp için önemli oyunculardan biri olan ve hakkında “Sahip olup olabileceğim en iyi dostlardan birisi” dediği Marcel Schmelzer tanışan Nuri Şahin, Alman oyuncu hakkında, “Zaten bir profesyoneldim var herkes tarafından seviliyordum. Okula fazlası ile gitmiyordum ve Schmelzer ödevleri bana getirmek ve öğretmenler nerede olduğumu sorduğu zaman benim için yalan söylemek zorunda kalıyordu. Futbol oynadığımı söylüyordu ama aslında idman için dinleniyordum.”
          
          Schmelzer, geçtiğimiz Mayıs ayında Frankfurt’a karşı oynanan Almanya Kupası maçında Nuri Şahin’i kadroya almadığı için açıkça teknik direktör Tuchel’i eleştirmişti. Tecrübeli futbolcu Tuchel ile hiçbir problemi olmadığının da altını çizdi.

Geçtiğimiz yıl Monaco ile oynanacak olan Şampiyonlar Ligi öncesi takım otobüsüne yapılan bombalı saldırıyı da dahil ettiği zaman, “Tuchel’in ayrılması geçen yıl Dortmund için buzdağının sadece görünen kısmıydı.” yorumunu yaptı.

Tuchel sonrası takımın başına Hollandalı Peter Bosz geçerken, orta saha oyuncusu bu kısa süren bu macerayı “kısa ve talihsiz” olarak değerlendirdi. Bosz’un görev alması Nuri için bir umut ışığıydı. İkilinin yolu Bosz, Feyenoord’da görev yaparken ve Nuri’nin de genç bir oyuncu olduğu zamanlardan sonra Dortmund’da bir kez daha kesişmişti ve Nuri ilk 11’deki yerini başarılı bir şekilde geri kazanmıştı. Bunda berbat sakatlığının sona ermesinin anahtar rolde olduğunun altını çizen Nuri, “son 8 aydır tekrar kendi vücudumun patronuyum.

Dortmund’dan bahsederken bir taraftarın kararlılığı ile konuşan Nuri, “Kulüp son 10 yılda başka bir şey kabul etmek için çok büyüdü. Başka bir seçenek yoktu.”

1997 Şampiyonlar Ligi finali akşamı babasının, annesinin doğum günü kutlaması için dışarı çıktıklarını ve abisi Ufuk ile evde kalıp maçı izlediklerini ifade eden deneyimli futbolcu, Ottmar Hitzfeld’in başarılı dönemlerinde, henüz 7 yaşında bir çocukken kulüpten etkilendiğini ve bağların sağlamlaştığını ifade etti.

O tarihten 16 yıl sonra, Dortmund ligden de ezeli rakibi olan Bayern Münih’e karşı Wembley’de Şampiyonlar Ligi finali oynarken Nuri yedek kulübesindeydi. “Kazanacağımızdan emindim. Tek problem, Bayern Münih son dönemde zaten iki final kaybetmişti. Eğer bir futbol tanrısı varsa, O Bayernle birlikteydi.

“2013 Final’inde son düdük çaldığında ağlamaya başladım ama futbol yüzünden değil, 1997, beni abim ile birlikte salonda Şampiyonlar Ligi kupamızın ellerimizde havaya kaldırdığımız aklıma gelmişti. Yukarı çıktığımızda kupaya dokunup dokunmamamız gerektiğini merak ettim ama hayır. Belki Tanrı bir gün bana bir şans daha verir.”

Peter Stöger yönetimindeki Alman devi için ufukta Atalanta ile Avrupa Ligi tur maçları var ama eski milli oyuncu için Klopp döneminde yaşananların özlemleri söz konusu. Şimdilerde bir dönem formasını da giydiği Liverpool’u çalıştıran Klopp için, “Bize herkesi yenebileceğimizin felsefesiniz verdi. 2011’de sezonu şampiyon tamamladık. Bayern Münih ile maçımız vardı ve onların 7 puan önündeydik. Otelde, “Tamam, burada bir beraberlik aldığımızda, ilerlemek için birkaç maçımız daha var” diye konuşuyorduk. Nasıl olduğunu bilmiyorum ama birilerinden böyle konuştuğumuzu duymuş. Bilindiği gibi O çok zeki birisi. Maçtan önce en inanılmaz toplantıyı gerçekleştirdik ve otobüse bindiğimizde maçı kazanacağımızı biliyorduk.” (Dortmund deplasmanda Bayern’i 3-1 yenerken gollerden biri de Nuri’den gelmişti.)

Klopp ile hep çok yakındık. 2011 sezonunu şampiyon tamamlarsak, Real Madrid’e gitmeme izin verdi. Brexit dahil, onunla birçok konuda konuşuyorduk. Bir gün yemekteyken bunun futbolu, transferleri ve Euro ve Pound’u nasıl etkileyeceğini konuştuk. Her şeyi bilmiyorum ama uzmanlar ile her şeyi öğrenmek ve konuşmak istiyorum.”

Yaşamı geniş açıdan görmek arzusu kariyer sonrasını düşünmeyi de genişletiyor, Nuri Şahin bu yaz Harvard Üniversitesi’nde Spor Yönetimi dersleri alacak. “Çocuklarıma gurur duyacak bir şeyler vermek için futboldan sonrası için büyük planlarım var. Sadece nasıl bir futbolcu olduğum ile ilgili konuşmak için değil.”

“Kulübün artan kalitesi beni heyecanlandırıyor. Benim gibi oyuncuları izlemek için bir bilet almayacağım ama Jason Sancho’nun iki oyuncuyu alt etmesini izlemek için her zaman bilet alırım.”

“Sıradaki ne olursa olsun Dortmund her zaman benim için daimi kalacak. Umuyorum ki, bu, kariyerim sona erse bile bitmeyecek bir hikaye. Oyuncu, antrenör, yönetim kurulu üyesi ya da taraftar olarak, Şampiyonlar Ligi Kupası’nı buraya getirmek istiyorum. Bu olduğunda sokaklarda ne olacağını gerçekten merak ediyorum çünkü Almanya Kupası ve Lig’i kazandığımız zaman neler olduğunu gördüm, inanılmazdı!. Bu, bir kitap yazmak için kayıp olan son bölüm olurdu.”




Mauricio Pochettino: "Hayatım 24 Saat Futbol"



Tottenham’ın başarılı teknik direktörü Mauricio Pochettino, BBC’den Nihal Arthanayake ile bir söyleşi gerçekleştirdi.

Hayatım 24 saat futbol hakkında konuşmak ile geçiyor, her konuşma her aksiyon, bu benim hayatım, tutkum.”

Newell's Old Boys altyapısında başladığı futbolculuk CV’sine daha sonra  Espanyol, Paris SG ve Bordeaux gibi önemli takımları da ekleyen Arjantinli teknik adam, ilk menajerlik deneyimini de yine ter döktüğü Espanyol kulübünde yaşadı. Yaklaşık 3 yıllık İspanya macerası sonrası yolu İngiltere’ye düşen Pochettino, kısa bir Southampton macerasının ardından, 2014 yazından beri Ada’nın en köklü takımlarından olan Tottenham’ın başında. Her ne kadar futbolculuk kariyeri çok parlak olmasa da, son yıllarda Londra ekibi ile yaptığı çıkış ile bütün dikkatleri üzerinde toplamayı başardı.

Tottenham, 45 yaşındaki menajer ile üç buçuk yıllık macerasının ilk senesinde Premier Ligi beşinci, sonraki sezon üçüncü, geçtiğimiz sezonda ikinci sırada tamamlarken, bu sene Şampiyonlar Ligi’nde Dortmund, son şampiyon Real Madrid ve APOEL ile eşleşmelerine ragmen grubu namağlup lider olarak tamamladılar. Sürekli artan bir performansı dışında Harry Kane, Dele Ali ve Eric Dier gibi genç İngiliz triosunun da yıldızlaşmasını sağladı.

DENGEYİ BULMAK KOLAY DEĞİL
Her zaman rekabetçi olduğumu hatırlıyorum. Başlangıçta, kardeşlerimle, arkadaşlarımla, okulda oynarken, dahil olduğum her şeyde. Bunun hırs olduğunu bilmiyordum ama hayallerime kavuşmak için savaşmak ve sadece kendimi, hislerimi takip etmek, bu yaptığım şeydi. Şimdi çok daha fazla sorumluluğum olmasına ragmen halen bu şekilde hareket ediyorum; hislerimi ve duygularımı takip ediyorum.”
“Bu hayattan zevk almak için bulduğum bir yol. Benim için ailem ve futbol hayattaki en önemli şeyler. İkisi de aynı derecede öneme sahip. Dengeyi bulmak kolay değil ama ben şanslıyım çünkü bütün ailem futbola aşık.”

EŞİMDEN TAVSİYE VE ELEŞTİRİLER
“Maçlardan sonra eşim birçok tavsiye ve eleştiri de bulunuyor. Bazen üzgün oluyorum ve bana neden bunu tavsiye ettin diyorum fakat hoşuma gidiyor. Çünkü farklı bir nokta ve bakış açısını dinlemek her zaman çok önemlidir. Daha yaratıcı olmanızı sağlayacak ve size yardım edecek farklı bir nokta ve açı bulabilirsiniz.”
“Film izlemek ve kitap okumak gibi şeyler bulmaya çalışıyorum ama duramıyorsunuz. Belki izliyorsunuz ama konsantre olmadan izliyorsunuz, maçta ne olduğunu düşünüyorsunuz. Durmak zor, çok zor.”

“Bir menajer olarak kaybetmek çok daha acı verici. Her zaman oyunculara nasıl yardım edeceğinizi, takımı nasıl geliştireceğinizi düşünüyor, bazı kararlar nedeniyle kendinizi suçluyorsunuz. Bu çok acı verici olmasına ragmen baskı hissetmiyorum. Futbolun keyif almanız gereken bir oyun olduğunu kabul etmeniz gerekiyor.”

BABALIKTAN FUTBOLA
Baba olduğumda çok geçtim, 22 yaşındaydım. 1994 yılında Espanyol’a transfer olduğumda sadece eşimle ben vardık ama 1 yıl sonra ilk oğlum dünyaya geldi. Bu hayatımdaki en iyi tecrübeydi.”

“Bazen ebeveynler çocuklarla olan ilişkilerini bir arkadaş gibi tanımlamak ister ama bu imkansızdır. Her zaman anne ve baba olarak kalacaksın. Arkadaş kelimesinin bu tanıma tam anlamı ile uyup uymadığını bilmiyorum. Yapmaya çalıştığım şey koşulsuz şartsız bana ihtiyaçları olduğunda orada olmak. Yanlarında olmak, bunu onlara hissettirmek, istediklerinde ve problemleri olduğunda onlarla konuşmak önemlidir ama bu konuda zorlayamam, karar onların. Bu oyuncularla olan iletişimim gibi, her zaman onlara bağlı.”

“Belki oyuncu yakın olmak ister, eğer konuşmaya ihtiyacı varsa, saha içi ya da dışında problemleri paylaşmak istiyorsa. Bu karakter ve kişilik ile ilgili. İki oğlumda tamamen birbirinden farklı. Biri daha yakınken diğeri mesafeyi korumak istiyor ve bu konuda onu zorlayamam çünkü sorunlara neden olabilir ancak onlar için orada olacağınızı anlamaları gerekir.”
“Şunu da anlamaları gerekiyor; bazı hatalar yapmalara ihtiyaçları var ve sonunda onları eleştirmeden yanlarından olup, ‘Evet, tecrübe kazanmak ve bunlardan ders almak için hatalar yapmak zorundasınız’ demelisiniz. Sadece başarılı olduğunuzda değil, başarısı olduğunuzda da bunu yapmak çok önemli.”

NEDEN TEKNİK DİREKTÖRLÜK YAPIYORUM?
“Her çocuğun içinde, futbol oynamak ve bundan keyif almak için gereken masumiyeti ve kararlılığı, gözlerindeki parıltıyı ve ifadeyi görebilir, hayallerini algılayabilir ve hissedebilirsiniz.”

“Teknik direktörüm çünkü her şeyden önce benim bakış açıma göre insanlara yardım etmek, onların hayallerine ulaşmaları için yardım etmek çok önemli. Bunu yapabileceğimiz bir konumdayız çünkü futbol bir tutku, bu duygular ile alakalı. Bence bu projeye dahil olmak, bunun bir parçası olmak, bir kulüp ile paylaşmak harika bir şey.”

“Futbola olan aşkları sayesinde hayallerine ulaşmaları için onlara yardım etmek, devam etmemiz için gereken ilham kaynağı.”



- Boş zamanlarında film izlemeyi sevdiğini söylemiştin, favori filmin nedir? diye soruyor.
- "Sonuncusu bir seriydi, Game Of Thrones; 7 sezon izledik ve bütün ekip, çalışanlar çok konsantreydik. Futbol ve sonra da GOT vardı. Eğer uyumayacaklarsa hazır olmalılardı."

- Bir kerede en fazla kaç bölüm izledin, 1 bölüm izleyip bıraktın mı yoksa saatlerce mi?
- "Bazı koçlar belki de gece 2 ve 3'e kadar izlediler ama ben böyle yapmadım.

- "Merak ediyorum, GOT'taki favori karakterin gibisinden, seride kimsin diye?
- (Bu sırada bütün ekip birbirine bakıp gülmeye başlıyor.)
- "Tony kim olduğumu düşünüyorsun?" sorusuna "Jon Snow" cevabı gelmesine rağmen Pochettino: Hayır ben ejdarjayım.

Kaynak

Bu yazı tribundergi.com sitesinde yayınlanmıştır.

Erik Lamela: “Kardeşim tekerlekli sandalyeye bağlı… Neyin önemli olduğunu fark ediyorsun”




Geçtiğimiz yıl 13 aylık bir sakatlık yaşayan Tottenham’ın 25 yaşındaki Arjantinli oyuncusu Erik Lamela, The Guardian’a açıklamalarda bulundu; “Bir daha asla oynayamayacağımdan korkuyordum ama kardeşimin havuz kazası futbolu perspektif içine koydu.”

Aralık 2016’da bir çağrı geldi ve bu herkesi dehşete düşürecek tarzda olanlardandı; hücum oyuncusunun küçük kardeşi, Axel, havuz kazası geçirmiş, kafasını çarpmıştı ve bu ölümcül olabilirdi. Kaza sonucu Axel felçli kaldı. Kardeşi hakkında konuşan Lamela, “Birkaç ay boyunca hiç kıpırdayamadı ama şimdi daha iyi ve normal hayatına dönmek için hergün çalışıyor. Rehabilitasyon sürecine göre doktorlar tekrar yüreme şansı olduğunu söyledi. Biraz daha sabretmemiz gerekiyor.”

Kardeşi ile birbirlerine çok yakın olduklarını ifade eden hücum oyuncusu; “Ne diyebilirim ki? Axel daha 21 yaşında ve bu zorlu tecrübenin üstesinden gelmesi için mücadele ediyorum. Bu hayatta neyin önemli olduğunu anlamanızı sağlayan şeylerden biri. Örneğin, sağlığın futboldan çok daha önemli olduğu fark etmenizi sağlıyor.” Dedi.

2016 Ekim ayında Liverpool’a karşı oynadıkları İngiltere Lig Kupası maçında kalçasından sakatlanan Lamela için başta her şey küçük bir sakatlık gibi görünüyordu fakat yapılan kontroller sonrası ameliyat olması gerektiği ortaya çıktı ve bu da oyuncuyu yaklaşık olarak 13 ay futboldan uzak tutacaktı. Başlangıçta durumun çok zor olduğunu belirten yetenekli futbolcu, daha sonra katlanır olduğunu bunun bir yaşam biçimi haline dönüştüğünü söyledi.  “Bu durum, 2011 yılında 19 yaşında iken River Plate’den Roma’ya transfer olduğumdan beri başa çıkmayı öğrendiğim bir şey.”

Kendi sakatlığına ragmen kardeşi Axel’in yanında olması gerektiğini düşünen Tottenhamlı oyuncu, kendisi gibi Arjantinli olan menajeri Mauricio Pochettino ile görüşerek ülkesine dönerken, “Futbol kariyerim var ve sakatlıklar da bunun bir parçası ama söz konusu Axel’di ve çok daha kötü olabilirdi. Tanrı’ya şükürler olsun bu kazadan sağ kurtuldu ve tedavi süreci devam ediyor. Olayı duyduğumda korkmuştum. Evimden çok uzaktaydım ve mükemmel bir adam olan Pochettino Axel’in yanına gitmeme izin verdi.” Dedi.

Lamela, Londra’ya döndüğünde ailesinden biri olarak gördüğü köpeği Simba’nın ölümü ile sarsıldı ve üstelik sakatlığı daha iyiye gitmiyordu. Tedavi için İtalya’ya giden Arjantinli futbolcu, ameliyat olmadan tedavi edilmeyi umut ediyordu fakat ağrıları sona ermeyince ameliyat olmaya karar verdi. Zararsız gibi görünen bir sakatlık 25 yaşındaki bir futbolcunun kariyerinin önemli bir bölümünü kaybesine sebep oldu ve bu O’nun için ilk değildi. Yetenekli oyuncu o günler için; “Benim için çok zor günlerdi. Özellikle Londra’da olmak. Ailemin geri kalanından ve dostlarımdan çok uzaktaydım ve buraya futbol oynamak için gelmiştim ama çok istememe ragmen bunu yapamıyordum.” derken, “Ben futbolsuz yapamayan biriyim ve oynayamamak inanılmaz derece zordu. Doktorlar tekrar eski seviyeme geleceğimi söylese de, aklım rahatlamama izin vermiyordu.” dedi.

Yüksek profilli bir oyuncu olarak geldiği İngiltere’de kendi sakatlığı, kardeşinin kazası ve köpeğinin ölümü dışında Tottenhamlı oyuncu bir de sosyal medyada yer alan, uyuşturucu testinin pozitif çıkması, takımdan ayrılmak istediği gibi söylenti ve iddialar ile karşı karşıya kaldı. Bunların kendisini güldürdüğünü belirten Lamela, “Bir futbolcu olarak dedikodular duymak normal ama asıl nokta önemli olan şeye, aileye konsantre olmak. Sakin birisiyim ve bunu yapabildim; asıl önemli şeylere konsantre olup akılınızda tuttuğunuz zaman iyi şeyler sizin için gelecektir.

Lamela’nın bahsettiği iyi şeyler onun için geldi ve 13 aylık bir sakatlıktan sonra Leicester City’e karşı ilk kez forma giydiği Premier Ligi maçının 77. dakikasında oyuna girip, 2 dakika sonra Kane’e assist yaparken, maçtan 3 gün sonra da kız arkadaşı ile oğlu Tobias’ın doğumunun mutluluğunu yaşadı. Bir yıla sakatlığını, kardeşisinin kazasını ve ilk çocuğunun doğunu sığdıran Arjantinli oyuncu bu süre içinde oldukça olgunlaştı. Oğlunun doğumu için, “Hayatımda bu denli bir mutluluk yaşamadım. Bu tamamiyle eşsiz bir durum ve beni değiştirdi.” derken, “Kendime ve Tanrı’ya olan inancım çok güçlü ayrıca Katolikliğimden de güç alıyorum” diye ekledi.
          
         Futbol oynamak için genç yaşta yaşadığı zorluklardan da bahseden yetenekli futbolcu, “River Plate’de oynamak için çok uğraşmak zorunda kaldım ve bu bana devam etmek için çok fazla güç verdi. Ayrıca futbol için 19 yaşında evimden çok uzağa taşındım. Bu çok zor oldu ama büyümeme de katkı sağladı. Benim mentalitem, kazanmak için oynamaktır. Kazanmak için sahada her şeyi yapmak zorundasınız.” Dedi.

         
          Londra ekibi ile sözleşmesi 2019 yazında sona erecek olmasına ragmen Arjantinli oyuncu gelecek rakibi dışında başka bir şey düşünmek istemiyor; “Tottenham’da mutluyum, eğer öyle olmasaydı ayrılırdım. Kendimi kulübün bir parçası gibi evimde hissediyorum ve sözleşmemin süresi ile ilgilenmiyorum” dedi.


4 Nisan 2017 Salı

İngiltere Öncesi I




Daha önce de blogda yazdığım üzere dil eğitimi için İngiltere'ye gideceğim. Dört, beş ay derken gitmeme sadece birkaç gün kaldı. Heyecan, gerilim, merak ve çok daha fazlası... Biraz Christopher Nolan filmini andırıyor gibi.

Kariyeriniz, alışkanlıklarınız, hobileriniz, her şeyden önce kendiniz için İngilizce öğrenmeye karar verdiniz ve özellikle "anlıyorum ama konuşamıyorum" klişesini yenmek için yurt dışında eğitim almanız gerektiğinin farkına vardınız. Eğer bağlantınız yoksa, yakın çevre, arkadaşlar, forumlar, sosyal medya ve bir çığ gibi büyüyen "Yurt dışı danışmanlık firmaları" başta olmak üzere birçok siteyi gezdiniz. Her okuduğunuz, duyduğunuz şeyde kafanızdaki 1 soruya cevap aldıysanız, fazladan da birkaç soruya sahip oldunuz. İlk başlarda kafanıza yatan bir ülke/şehir/okul için yaptığınız araştırmada bir yerde çok güzel şeyler söyleyenler varken diğer yanda yerden yere vuruyorlar... Kafanız çok karışık. Nereden mi biliyorum? :)

Bu işe karar verdikten sonra sırası ile ülke, şehir ve okul seçimini yapmam gerekti. İngilizce'nin en iyi İngiltere'de öğrenileceğini düşündüğüm için ilk sırada Ada vardı. Bunda tabii Canada ve Avustralya'ya vize alma şansımın zor olmasının da etkisi oldu biraz. Çünkü gideceğim tarihte yaklaşık 6 aylık işsiz biri olacak olmamın etkisi söz konusuydu. Ayrıca askerliğimi yapmıştım ve 2. Üniversite'den mezun olalı da 4 sene olmuştu. Yani onlar için potansiyel göçmen adayıydım. 2016 Eylül sonu zaten mutlu olmadığım işimden ayrıldım. Elimde 2 diploma, iki yıldan fazla iş tecrübesi ve kredi ile aldığım araç dışında pek bir şey yoktu. Aylarca iş aramama rağmen içime sinen bir yer çıkmadı. Kaldı ki ülkenin içinde bulunduğu durumda malum olunca, daha önce de düşündüğüm yurt dışında İngilizce eğitim alma işini hayata geçirmeye karar verdim. İngilizce'mi her anlamda geliştirmemin, karşıma daha farklı ve güzel iş fırsatları çıkaracak anahtar olduğunun farkındayım.

Sadece kariyerim için değil, futbol, film, dizi, kitap, teknoloji dışında yeni ve farklı şeyler keşfetme konusunda fazlası ile meraklı olduğum için, alışkanlık ve hobilerim açısından da bunu yapmam gerektiğine inandım ve bu kararı almak zor olmadı açıkçası. Sırf bu özelliklerim yüzünden anime ve manga'nın yanı sıra 3-4 yıl editörlük yapıp, FIFA organizasyonunda da görev yaptım. (2013 U20 Dünya Kupası)

Yurt dışında eğitim alma kararı güzel ama bütün iş ondan sonra başlıyor. Hangi ülke, şehir, okul, program, konaklama şekli, harçlık, yeme-içme, ulaşım, pek tabii gerilimli vize alma süreci ve bunların başını çeken kur farkı sorunu. Şu bir gerçek ki eğer tanıdığınız, birikiminiz vb. yoksa yurt dışında eğitim fazlası ile masraflı. Bunu eğitim için aracını satmış biri olarak rahatlıkla söyleyebilirim sanırım. 

Kendimi bildim bileli internet ve bilgisayar ile aram hep çok iyi oldu. İngiltere için şehir ve gidilecek okul birbiri ile bağlantılı olduğu için fazlası ile düşündüm, araştırdım, karşılaştırma yaptım ve Kaplan International College'ı seçtim. Hazırlıksız gitmek istemediğim için de İstanbul'da 3 kur İngilizce kursuna gittim.

Karar verdikten sonra pek tabii o forum senin bu site benim aramaya, fikir edinmeye başladım. Genellikle hep, "X yere gidildiğinde ne yenir, içilir, nereye gidilir?" tarzı birkaç günlük tatil-gezi önerileri dışında detaylı bilgi bulmak kolay olmadı. Olanlarda çoğunlukla 5-6 senelik ve pek detaylı bilgi de yok. Araştırmalarımda somut bir adım atmak için birçok danışmanlık firması ile görüştüm. Aynı gün 3-4 farklı kurum ile görüştüğüm de oldu. Sonunda Academix ile devam etme kararı aldım. İlk olarak Taksim şubesinden İlayda Hanım'la görüştüm ama Anadolu yakasında oturduğum için Kadıköy şubesinden Serdal Bey ile süreci ilerlettik. Her konuda yardımı oldu. İsteklerim, düşüncelerim ve durumumu göz önüne alıp ona göre doğru önerilerde bulundular.

Pahalılık yüzünden elediğim Londra dışında İngiltere için aklımda birkaç şehir vardı; Cambridge, Bournemouth, Manchester ve Liverpool. Kaplan'ın bu ve birkaç şehirde daha şubesi mevcut. Gittiğim şehri değiştirme gibi bir ihtimalimin rahatlığı dışında futbola olan bağlılığımın da etkisi ile Manchester'a gitmeye karar verdim. Eğer araştırdıysanız okumuşsunuz, ya da kulağınıza çalınmıştır; Bournemouth. Londra'ya yakın, nispeten biraz daha ucuz, sahil kenarı şirin bir yer evet ama özellikle yaz aylarında fazlası ile Türk nüfusa sahip de bir yer. 

Ülke, şehir, okul seçimi sonrası kurs tipini de (Intensive English) seçtikten sonra bu yazımda bahsettiğim şekilde garip bir vize süreci tamamladım. Hakkında, hayalindeki takıma transfer dedikodusu çıkan oyuncunun transferinin gerçekleşmesi gibi, rüyadan uyanmak gibi, vizeyi de aldıktan sonra her şey bir anda ciddiye bindi sanki. Uçak bileti ve alışveriş sonrası artık hazırım diyebilirim. İlk ay kalacağım homestay de belli oldu. Sıra bölüm sonu canavarına, gidip yaşamaya, öğrenmeye ve eğlenmeye geldi. 

Bir teknik direktörün, öncesinde maçı kafasında oynaması gibi avantajlarını, dezavantajlarını, olası muhtemel tüm senaryolarını düşündüğüm macerama çok az kaldı. Ne olursa olsun her şeyi düşünemiyorsunuz. Bazı şeyleri de yaşamak gerekiyor. Umarım her şey güzel olur ve 6 ayın her gününe değer.

25 Şubat 2017 Cumartesi

Claudio Ranieri ve Football Manager



Böyle yazarak aslında gizliden gizliye yaşlanmaya başladığımızı mı (en azından artık çocuk olmadığımızı) itiraf ediyorum bilmiyorum ama 90'larda Türkiye'de çocuk olmak çok "başka" ve "eğlenceli"ydi.

1990'larda Türkiye'de erkek çocuk olmak, sokakta deliler gibi top oynamak, cipslerden çıkan tasolar, futbolcu kartları, Tsubasa, Pokemon, Hugo, ateriler, Şahane Pazar, Olacak O Kadar, Barış Ağabey'imiz, teletex, kasetler, walkman, ve çok daha fazlası demekti. Teknoloji, internet, bilgisayar ve akıllı telefon gibi günümüzün "en temel" ihtiyaçlarının bu denli gelişmediği zamanlarda şimdikinden daha mutlu olduğunuzu düşünmek, insana tarifi zor duygular yaşatmıyor değil.

Geriye dönüp baktığınızda aslında hiçte yavaş yavaş geçmediğini fark ettiğiniz yılları gördükçe ve adeta bir Xavi-Iniesta kadar uyumlu olan bilgisayar ve internetle daha fazla iç içe oldukça futbolu artık sokakta değil de evde, ekran karşısında oynamaya başladık. Futbola ilgi duyan her Türk erkeği gibi hepimizin genlerinde teknik direktörlük vardı ve artık bunu kanıtlayabileceğimiz bir mecraya sahiptik. Adı daha sonra "Football Manager" olarak değişecek olan "Championship Manager" ile o zaman tanıştık ve tribünlerde gibi, "şampiyonu sevmedik, sevdamızı şampiyon yaptık" diyebilmek için çalıştık.

Bu serileri oynayanlar da bilirler ki oyunun en büyük keyfi maddi açıdan sağlam durumda olan, büyük kulüpler ile değil de nispeten daha küçük kulüpler ile kazanılan başarılardır. Hatta öyle ki, oyundaki basın toplantılarına takım elbise ile katılan, "son 1 maç daha" diye geceyi sabah edenler var.

Bu yazı, İtalyan teknik direktör Claudio Ranieri ile tam da burada kesişiyor. Eski bir İtalyan savunmacı olan Ranieri'nin teknik direktörlük CV'sinde Chelsea, Atletico Madrid, formasını da giydiği Roma, Inter, Juventus, Napoli, Monaco, Valencia, Yunanistan Milli Takım menajerliği gibi çok önemli takımlar mevcut. İtalya, İspanya ve Fransa'da kupalar kazansa da onun en büyük başarısı şüphesiz İngiltere'de, Leicester City ile yaşadığı şampiyonluk.

2014'te tekrar Premier Lig'e yükselen "Tilkiler"in başına 2015 yazında Ranieri geçti. 2015/2016 yılı için hedefleri yeni yükseldikleri ligde kalmaktı. Aynı İngiliz forvet Jamie Vardy'nin art arda 11 Premier Lig maçında da gol atarak, Nistelrooy'a ait olan 10 maçlık rekorunu kırarak lige başlamasını beklemedikleri gibi Arap Baharı sonrası kabuk değiştiren Manchester City, Manchester United, Arsenal, Chelsea arasında geçmesi planlanan şampiyonluk yarışında kendilerine yer bulmalarını beklemiyorlardı.




2009'da League One'da olan takımın 2016'da Premier Lig şampiyonu olup Şampiyonlar Ligi'nde oynayacak olmasını ya masallarda ya da bahsettiğim Football Manager serilerinde duyabilir, yaşayabilirdiniz fakat Ranieri ve öğrencileri bu rüyayı gerçeğe çevirerek adeta imkansızı başardı. Öyle ki, sezon öncesi Leicester City'nin şampiyonluğuna 1'e 5000 oran veriliyordu.

Tabii ki futbol artık bir endüstri ve İngiltere'de bir Championship takımı bile İstanbul takımlarından daha fazla maddi kaynağa sahip olabiliyor. Fakat diğer devlere nazaran Leicester'ın kadro kalitesi ve maddi gücü göz önüne alındığında Akhisar Belediyespor, Alanyaspor'un Süper Lig şampiyonu olmasını örnek göstersek yanlış olmaz sanırım.

Daha önce çalıştırdığın 5 takımdan kovul, yeni bir takımın başına geç, yapabildiğin seviyede takıma yararlı takviyeler yap, eldeki oyunculardan tam verim al, taraftarın ile bütünleş, büyük rakiplerin hepsini bir bir devir ve sonunda çok büyük bir sürpriz yaşayarak ligi şampiyon olarak tamamlayıp Şampiyonlar Ligi'ne git. Bu tipik, zor ama aşırı eğlenceli bir Football Manager hikayesi ve Leicester City bu hikayeyi gerçeğe dönüştüren adam olan Ranieri'yi birkaç gün önce kovduğunu açıkladı. Hem de İtalyan çalıştırıcı ile hiçbir görüşme yapmadan. İşler bu sezon kötü gidiyordu. Hikayenin giriş ve gelişme bölümü Football Manager'a ne kadar uygunsa sonuç bölümü de aynı denli benziyordu aslında.

Karar sonrası bir açıklama yayınlayan Ranieri herkese teşekkür etti. Yaşadıkları başarıyı asla unutmayacağını belirterek, bundan büyük onur duyduğunu belirtti ama asıl altı çizilmesi gereken nokta başlıktı; "Hayallerim Öldü" diye başlamıştı Ranieri yazısına. 

Leicester City bu sezon toparlar mı, tekrar şampiyonluk yaşar mı bilinmez fakat bilinen bir şey var ki, bunun gibi bir başarı bir daha kolay kolay gelmeyecek. Aslında Leicester yönetimi sadece Ranieri'yi değil biraz da Football Manager severleri kovdu ve Ranieri gibi onların da hayalleri öldü.



Bir Garip İngiltere Vize Hikayesi

Daha önce dil eğitimi için İngiltere'ye gideceğimden, gelişmeler oldukça blogda paylaşacağımdan bahsetmiştim. Birkaç gün önce İngiltere vizesini aldım ama böyle söylenildiği kadar kolay olmadı tabii ki. 



Özetlemek gerekirse, askerlik sonrası 2 yıl bir holdingde çalıştıktan sonra yaşanan mali sıkıntılar sonrası yollar ayrıldı. Ayrılmadan önce daha iyi bir iş arıyordum ama malumunuz ortam kötü olduğu için pek şanslı değildim. Nispeten ilgimi çeken işlerde de (İnşaat dışında İşletme diplomam da mevcut) İngilizce'nin engel olduğunu fark edince yurt dışında eğitim almaya karar verdim. Zaten İngilizce ile aram iyiydi. Sadece kariyer için değil, hobi ve alışkanlıklar için de önemli bir husus.  

Birçok danışmanlık firması gezdikten sonra biri ile devam etme kararı aldım ve İngiltere/Manchester'da bulunan Kaplan International Colleges'da karar kıldım. Her şeyden önce İngiltere'de eğitim zaten pahalı bir de kur işin içine girince insan iyice zorlanıyor. Manchester'ı seçmemdeki sebeplerden bazıları futbola olan bağlılığım ve büyük bir şehir olması. Ayrıca eğer istersem oraya gittikten sonra okulun diğer şubelerinden birine geçebileceğim (Liverpool, Bournemouth, Londra, Oxford vb) için çok fazla kafaya takmamaya çalışıyorum.

Böylece biraz telaşlı biraz da heyecanlı şekilde vize için gerekli belgelerimi topladım. Daha önce yurt dışı tecrübem yoktu. Her şeyi hazırlayıp kontrol ettikten sonra teslim edip beklemeye başladık. Yaklaşık bütün masrafın %40'ı benim şahsi, kalan %60'lık dilim de sponsor olarak babamın döviz hesabındaydı.

13 gün sonra cevap geldiğinde ufak çaplı bir şok yaşadık. Ret almıştım fakat şokun sebebi ret değildi. Pek tabii ret alma şansım da yüksekti ama sebep olarak babamın döviz hesabında "0" bakiye olduğunu, böyle bir yolculuğu karşılayamayacağımı öne sürerek ret vermişlerdi. Banka ve danışmanla iletişime geçtik, hatta danışmanım 10 yıldır bu işi yaptığını, ilk defa böyle bir şeyle karşılaştığını söyledi ama hiçbir yanlış yoktu. Bir aydan fazla bir süredir hesapta duran ve hiç çekilmeyen meblağı "görmedikleri" için ret yemiştim.




Böyle komik ve saçma bir durum yüzünden ret aldıktan sonra sakin bir kafa ile düşünüp tekrar başvurmaya karar verdik. İngiltere'nin olmama ihtimaline karşın Kanada ya da İrlanda'yı da alternatif olarak düşünüyordum. Bir kez daha belge telaşı başladı. Bu sefer özellikle banka belgelerindeki isim ve meblağları fosforlu kalemle çizip, ataçlarla mumtazam bir dosya hazırladık. 

İki haftalık gergin bekleyiş sonrası birkaç gün önce teslim almaya gittim ve sonuç; vizeyi aldım. :)

Diyeceğim o ki, siz her şeyi doğru yapsanız da belki gözden kaçan, belki de umursamazlık yüzünden bile ret alma şansınız var. "Öğrenci vizesi için genelde ikinci başvuruda vize verilir" klişesi de çok meşhur. Nedenin de önemini vurgulayarak, vize için ilk başta ret alsanız da ısrar etmenizi tavsiye ediyorum :)

Sırada bolca araştırma, bilet alma vb şeyler var. Belirli aralıklar ile bu konu hakkında yazmaya devam edeceğim. Şimdilik deplasmana hazırlık zamanı. :)

13 Şubat 2017 Pazartesi

Artık Yama Tutmuyor



Beşiktaş ve Başakşehir'in kaybettiği, Fenerbahçe'nin de berabere kaldığı haftada Kayserispor maçı tam 11 puanlık bir maçtı. Hayati önem taşıması, kar yağışı, TT Arena derken maçta biraz Juventus havası da yok değildi açıkçası ama sonu o maç gibi güzel bitmedi. Galatasaray kaybetti ve sorunlara çözüm olarak sunulan şeyler yıllardır bitmeyen yama kültüründen öteye gidebilmiş değil.

Sneijder ve Selçuk'un yokluğunda kadrolar açıklandığında bir gariplik vardı; Rodrigues, Yasin ve Bruma gibi 3 çizgi oyuncusunun arkasında haftalardır oynamayan Tolga ile De Jong vardı. Maç bittiğinde soru işaretleri dağılmamıştı çünkü Podolski dahil bütün hücum hattı çizgi oyuncularından oluşan Galatasaray'da geriden oyun kuracak, pas dağıtımını yapacak bir oyuncu yoktu. 

Sezon başından beri hücumda inisiyatif alan belki de tek isim olan Bruma iyi işler yaptığı çizgiden forvet arkasına çekilmişti ve başı kesik tavuk gibi ne yapacağını bilmez haldeydi. İşin garibi pivot santrforu yedekte oturan Galatasaray, sanki maçın son anlarıymış gibi maça doldur-boşalt ile başladı. Takımda zaten defanstan oyun kuracak oyuncu yokken orta sahada da bu eksiklik hissedilince doğal olarak bu oyuna da yansıdı.





Galatasaray maçın sonuna doğru golü atana kadar rakip kaleye sadece 2 isabetli şut çekmişti ve ikisi de ilk yarıdaydı ve ikisi de savunma oyuncularındandı. (Linnes-Semih)


İki hafta önce evinde Fenerbahçe'yi 4 golle geçen Kayserispor ise renktaşının aksine ne yapması, nasıl yapması gerektiğini bilir bir haldeydi ve rakibinin zaaflarını kullanarak haklı bir galibiyet aldı. İki yan topta iki gol atıp kazandılar diyerek basitleştirmekten ziyade, yeri geldi her iki kanatta da küçük üçgenler kurup ayağa pas yaptı, yeri geldi dikine hızlı oynayarak rakip kaleye gelmekte hiç zorlanmadı.





Galatasaray adına maç boyunca rakip ceza saha içi ve çevresinde isabetsiz pasların fazlalığı sonucu da özetler nitelikte. Bırakın B planını, Galatasaray'ın A planı bile yoktu.

İkinci yarıya iki değişiklikle başlasa da oyun olarak farklı olmayan bir Galatasaray vardı sahada. Josue'yi oyuna almak Riekerink'in aklına son çeyrekte geldi. Esas yerine geçen Bruma'nın asistinde Eren ile fark 1'e indi, Podolski'nin golünde hakem hatası ile beraberlik kaçtı. Son saniyede de Eren %100'lük golü kaçırınca maç vasat Türk dizisine döndü.

Bu sezon 12 golle, en çok kafa golü yiyen Galatasaray'da maç sonu Riekerink gibi yöneticiler de bir güzel saçmaladı. Riekerink sonucun taktik ve oyuncu değişiklikleri ile alakalı olmadığını söylerken, yöneticiler de duran top zaafiyetleri olduklarını?!, istedikleri transferleri yapamadıklarını, takımın yaşlı olduğunu söyledi.

İnsan sormadan edemiyor, sezon başı Serdar Aziz 4 milyona transfer edildi aylarca yedek oturdu. Sonra birden derbide sahada gördük, daha sonra sakatlanıp sezonu kapattı. Devre arası Ahmet'e 2.5 milyon verdik. Stoper sıkıntısı yaşayan takımda yeni defans oyuncusu, affedilen Chedjou ile birlikte yedek oturdu. Oynatmayacaksak, zaafımızı kapatmayacaksa, işimize yaramayacaksa neden transfer ediyoruz?

Klasik sözlerdir yeni hoca, yeni oyuncular, oryantasyon, ligi tanısınlar, oyuncuları tanısınlar vb. Sergen takıma birkaç hafta önce geldi. Üstelik devre arası takımın yarısı da değişti ve gayette güzel futbol oynayıp bunu sonuçlara da yansıttılar. 

Galatasaray acilen Riekerink'in görevine son vermelidir fakat adı geçen Hasan Şaş vb isimler geleceğine Hollandalı devam etse de olur. Galatasaray senelerdir "yama kültürü" ile sorun çözmeye çalışıyor ama artık yama tutacak halde değil. Teknik direktörlüğü bilen, sistemi ve taktiği olan, çağdaş bir hocaya ihtiyaç var. Eğer "idareten" biri gelecekse Galatasaray da ligi "idareten" bitirir.


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

Beğen