24 Haziran 2014 Salı

Türkiye'de Teknik Direktör Ekolü



Yazıyı yazmak için geç mi kaldım bilmiyorum ama bu konu eskiden olduğu gibi bundan sonra da Türk futbolunda hep olacak gibi görünüyor.

(En azından benim için) beklenen oldu ve Mancini ile yollar ayrıldı. Böyle bir şeyin olacağı belliydi. Erkenden olması daha hayırlı oldu. Mancini gider gitmez Türk futbolu ve Türk takımlarının adeta fabrika ayarlarına dönmesi gibi aynı teknik adamlar zikredildi; Lucescu, Mustafa Denizli, Hagi ve Gerets. İşleyen çarka çomak sokulurcasına Fatih Terim'in gönderilmesinin acısı çıkıyor yavaş yavaş.

Lucescu ile görüşüldü ama gelmedi. Gerets ve Mustafa Denizli ile de olur mu tartışılır ama Hagi'nin gelmesine karşıyım. Sebebi de her darda kalındığında Galatasaray sevgisi sömürülürcesine Hagi'yi çağırıp, 2 mağlubiyette basının ve taraftarın ortasına atıp kalplerin kırılması. Bıraksınlar da Hagi bizim için her zaman 'I love you Hagi' olarak kalsın. 'Hagi İstifa' olarak değil.

Başkan Ünal Aysal katıldığı programlarda kesin bir şeyi ifade ediyor; ''Alman ya da Hollanda ekolünden bir teknik direktör istiyoruz.'' Her şeyden önce Galatasaray ve yönetim şuna karar vermeli. Uzun vadede kendi oyun anlayışı, taktikleri ve transfer tercihleri ile kulübü sıfırdan yapılandıracak, potansiyeli olan bir teknik direktör mü isteniyor yoksa gelir gelmez kısa vadede takımı yönetecek birisi mi. Çünkü aslında işin kırılma noktası bu tercihte. 

İlk tanıma uyan bir isim tercih edilirse ki bu Türkiye'de bir futbol takımının yapacağı en zor şey olur. Buna özellikle şu gergin ortamda Türkiye ve Türk insanı hazır değil. Türkiye yıllardır sözde yeniden yapılanıyor ve şu sıralar Brezilya'da düzenlenen Dünya Kupası'nda biz maçları ve takımın performansını değil, televizyonda hangi maçı izleyeceğimizi düşünüyor, tartışıyoruz. 

Belçika da Türkiye gibi en son 2002'de Dünya Kupası'nda yer almıştı ve sözde değil özde yeniden yapılanma gösterdiler. Şu an birbirinden yetenekli oyuncuları ile iyi bir jenerasyona sahipler ve üst tura çıkmayı garantilediler. Ayrıca dünyanın en iyi ligi plan Premier Lig'e en çok oyuncu ihraç eden ülkerin başında geliyorlar. Biz ise hazırlık maçında Honduras'ı falan yenip bir daha milli takıma çağrılmayacak oyuncuları seyrediyoruz.

En son ağırlıklı olarak gün yüzüne çıkan Thomas Tuchel'in dinlenmek istediği ve Galatasaray'ı reddettiği açıklandı. Tuchel yukarıdaki tanıma uyuyor. Potansiyeli olan, taktiksel bilgisi bir yana kendi oyun kimliği ve karizması olan bir isim. Ama o da olmadı.

Dördüncü yıldız bu yıl elden kaçtı. Fenerbahçe şampiyonluk sayısını eşitledi ve bu sezon geçen sezondan çok daha gergin ve sıcak geçecektir. Sahadaki oyunun değil her zaman sonucun ön planda tutulduğu Türkiye'de sadece Galatasaray'ın değil, İstanbul takımlarının başına geçecek her teknik adamın işi zor. Geldiği ilk yıl uzun vadeli planlar yapıp kendi oyun sistemini yansıtmaya çalışsa da eğer şampiyonluk gelmez ya da takım 3-4 maç kötü sonuç alırsa kaderi hep aynı olacaktır.

Bu yüzdendir ki, Türkiye'de yerli ya da yabancı bir Jürgen Klopp örneği sadece menajerlik oyunlarında mümkün. Basının takım, taraftar ve kulüpler üstünde bu denli etkili olduğu, teknik adama değil futbolcuya dayalı düzen devam ettiği sürece pek değişen bir şey olmayacak.

Türkiye'de son 10-15 yılda uzun vadede olmasa bile gelip kısa sürede takımı toparlayıp şampiyon yapan hocaların da nasıl trajikomik şekilde gönderildiğine şahit olduk. Ortalamaya vurduğunuzda bir teknik adamın Türkiye'deki çalışma süresi belli.

Galatasaray teknik direktörünü henüz bulabilmiş değil. Teknik direktörden önce camia ve taraftarlar nasıl bir teknik direktör istediğine karar vermeli. Özellikle saçma yabancı kuralı ve kötü mali durum göz önüne alındığında adımlar dikkatli atılmalı. Uzun vadede klişe sebeplerle getirilen bir hocanın arkasında durulacak mı? yoksa kaset sürekli başa mı saracak?




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

Beğen