6 Eylül 2011 Salı

Sezona Başlarken

2010-2011 sezonu bizim için fazlası ile kötü geçti. Frank Rijkaard ile başlanılan sezonda önce UEFA Avrupa Ligi'nden elenilmesi, daha sonrada ligde alınan kötü sonuçlardan sonra Rijkaard ile yollar ayrılmış, takım bir efsaneye Gheorghe Hagi'ye teslim edilmişti. Pino, Cana, Misimovic gibi transferler yapılmıştı ama tam anlamı ile hiç birinden istenen verim alınamadı. Rijkaard'ın istediği transferler yerine, Adnan Sezgin'in anlamsız transferleri kadroyu daha da birbirinden koparttı.



Ne yazık ki Türkiye'de futbol gündemini belirleyen, takıma yeni bir dizilişi, sistemi oturtmayı tavlada taş dizmek zanneden hakem eskileri tarafından belirlenen Türkiye'de ki futbol gündemi Rijkaard'ı rahat bırakmadı ve yollar ayrıldı.

Boş kalan teknik direktörlük görevinde Hagi'ye sarıldı Galatasaray. Her ne kadar teknik direktör değişikliği geçici bir durum olsada, camianın ve taraftarın büyük sevgi ve saygı duyduğu bir efsanenin takımın başına geçmesi yönetimin oluşabilecek kötü tabloda onu kamuoyuna yedirmesi gibi ucuz bir oyundu ki, nitekim öylede oldu.
Misimovic ile olan problemleri kimse anlayamamıştı ama Hagi'nin bu konuda fazla sert olması belkide Galatasaray'ın son dönemdeki en kötü orta sahasına neden oldu.
Kötü giden işlerin üzerine birde, Kaptan Arda Turan'ın kötü performansı, sakatlığı ve haddinden fazla öne çıkarılan özel hayatı tribün ile arasını bozdu.
Her zaman sempatik ve güleryüzlü görmeye alıştığımız Arda, artık gülmüyordu. Haklı sebepleride vardı. Sürekli çıkan transfer haberleri ortamı daha da gerdi ve ipler koptu.



Elde iyi olmayan bir kadro varken, üstüne birde devam eden kötü sonuçlar ve taraftar baskısı eklenince Hagi'nin ayrılması sürpriz olmadı.
Kalan sürede takımı sezon sonuna kadar Bülent Ünder çalıştırdı. Galatasaray'da kötü giden sadece futbol takımının aldığı kötü sonuçlar değildi. Yönetimde de problem vardı.

Her şey tepetaklak giderken, bir de Ali Sami Yen'den ayrılacak olmanın verdiği üzüntü, fazlası ile katladı acıları. Mabedimizden vazgeçip, adı sürekli tartışma konusu olan Türk Telekom Arena açılışında yaşanan malum olaylar her şeye tuz, biber ekti.
İbra olmayan Galatasaray yönetimi, genel kurul yaptı ve Ünal Aysal yeni başkan seçildi. Yani bütün sezon devam eden bu kötü film, mutlu sonla bitti bir nevi.

Kabus gibi geçen 2010-2011 sezonu'ndan sonra, 2011-2012 sezonuna yeni bir başkan, yeni bir teknik direktör gerektiği çok açıktı. Bir de yeni bir takım kurulmalıydı tabii.
Ünal Aysal'ın başkan seçildikten sonraki en büyük artılarından birisi şüphesiz bütün Galatasaraylıların çok sevdiği, kamuoyunun belli kesimleri tarafından saçma bir şekilde eleştirilen ''İmparator'' lakaplı Fatih Terim'i takımın başına geçirmesiydi. Zaten Fatih Terim'den başka bu kötü tabloyu ve takımı en hızlı ve doğru şekilde derleyip, toparlayacak kimsede yoktu zaten.


Sezonu şampiyon kapatan Fenerbahçe, daha şampiyonluğu tam anlamı ile kutlayamadan şike olayları patlak verdi. Başta Aziz Yıldırım olmak üzere birçok isim gözaltına alındı. Soruşturma halen devam ediyor. UEFA, Fenerbahçe'yi Şampiyonlar Ligi'ne almadı. Galatasaray'ın soruşturma süresince takındığı tutum kesinlikle takdire şayan. Sonradan oyuna giren bir oyuncu gibi gollerine başlamıştı Ünal Aysal.




Ünal Aysal'ın başkan seçilmesi ve Fatih Terim'in takımın başına geçmesiyle, camia üzerindeki kara bulutlar hızlı bir şekilde dağıldı diyebiliriz. Transferlerdeki nokta atışlarından bile belli oluyordu bu durum. Futbolda 2011-2012 1.ara transfer ve tescil dönemi dün gece sona erdi.







Gelenler: 
Selçuk İnan (Trabzonspor),
Ceyhun Gülselam (Trabzonspor),
Engin Baytar (Trabzonspor),
Okan Derici (E. Frankfurt),
Johan Elmander (Bolton Wanderers),
Tomas Ujfalusi (Atletico Madrid),
Fernando Muslera (Lazio),
Felipe Melo (Juventus),
Emmanuel Eboue (Arsenal),
Albert Riera (Olympiakos),
Sercan Yıldırım (Bursaspor)

Gidenler: 
Arda Turan (Atletico Madrid),
Barış Özbek (Trabzonspor),
Cem Sultan (Kayserispor),
Lorik Cana (Lazio),
Juan Pablo Pino (El Nassr Saudi kiralık),
Lucas Neill (Al Jazira),
Harry Kewell (Melbourne),
Emmanuel Culio, Bogdan Stancu (Orduspor kiralık)
Robinson Zapata (Pereira),
Mustafa Sarp (Samsunspor),
Anıl Dilaver (Samsunspor kiralık),
Mehmet Batdal (Kardemir Karabükspor kiralık),
Serdar Eylik (Karşıyaka kiralık),
Musa Çağıran (Bursaspor)


Her ne kadar Drogba, Forlan, Podolski ve Arshavin gibi isimler ile çıtayı yükseltip sonuçlandıramasada, son yıllardaki en yararlı transfer dönemini geçirdi Galatasaray.
Yapılan transferlerden öne çıkan şüphesiz, Mondragon'dan sonra fazlası ile gün yüzüne çıkan 'gerçek' bir kaleci eksikliğinin Lazio ve Uruguay Milli Takımının as kalecisi Muslera ile doldurulmasıydı.
Orta sahada insanları artık tabiri caizse kanser eden BAM'dan kurtulmuş olunması es geçilemez.
Barış, Ayhan, Mustafa Sarp üçlüsünden sonra Melo, Selçuk, Ceyhun ve Eboue dörtlüsü, Şahin'den inip, BMW'ye binmek gibi bir şey.
5 milyon avro gibi gereğinin çok üzerine transfer edilip, Galatasaray'ın forveti olmadığı çok açık olan Stancu'nun yerine bonservis bedeli ödenmeden alınan Elmander ve Sercan Yıldırım'ın transfer edilmesi bir diğer kilit nokta.
Geçen sezon fazlası ile sakatlık ve kart problemi yaşayan Baros'un bu transferlerden sonra eski formuna dönmesini beklemek yanlış olmaz sanırım. Fatih Terim'i açıklamalarına bakılacak olursa, bu onun son şansı gibi.

Elde o kadar kötü bir kadro vardı ki, takım yeni haliyle bile halen transfere ihtiyaç duyuyor. Defansif anlamda sadece Ujfalusi ve Eboue'nin transfer edilmesi, Stoperde ve sol bekte yine Hakan Balta ve Gökhan Zan'a katlanmamız gerektiğini gösteriyor. Belki Türkiye için fazlası ile yeterli gibi görünen bu kadro, özellikle defansif anlamda Avrupa için kesinlikle yeterli değil.

Gelenler dışında gidenlerden en fazla ses getiren Kaptan Arda Turan'ın takımdan ayrılmış olması.
Fatih Terim'in takımın başına geçmesiyle herkes Arda'nın en azından 1 sene daha takımda kalmasını bekliyordu. Ama herşey çok hızlı gelişti ve Arda 12 milyon avro bonservis bedeli ile Atletico Madrid'e gitti.
Arda'nın gitmesi insanları üzdüğü gibi, planlarında değişmesi anlamına geliyordu. Ofansif anlamda, yaratıcılık adına Fatih Terim'in ve taraftarların en güvendiği isimdi Arda.
Onun takımdan ayrılması ile yerine Olympiakos'ta forma giyen İspanyol Albert Riera transfer edildi. La Liga ve Premier Lig tecrübesi dışında, bizim ligimize fazlası ile benzeyen Yunan liginden gelmesi fazlası ile artıydı bizim için.

Diğer dikkat edilmesi gereken nokta ise, kamuoyu tarafından fazlası ile ''sorunlu'' olarak gösterilen, Kazım, Sercan, Engin, Melo gibi isimlerin aynı anda takımda olacak olması. Bu Hababam Sınıf'ına Fatih Terim'den iyi kimse Mahmut Hoca'lık yapamaz.

Her ne kadar şike olayları ve play-off gölgelese de, uzun süre devam eden kötü dönem ardından Galatasaray camiası derin bir nefes aldı ve sezona gerçek anlamda iddialı giriyor.
Ne kadar fazla para harcanmış olunursa olunsun, Galatasaray'ın bu sezon yaptığın en büyük transfer şüphesiz Fatih Terim.



Güzel başlayan bu sezon, umarım güzel biter.
Mutluluktan ağlamayı İmparator ile öğrendik...

Yürüyedur Galatasaray...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

Beğen