16 Mayıs 2012 Çarşamba

Sezon Değerlendirmesi




Şampiyonluk sarhoşluğu ardından genel itibari ile sezonu değerlendirebiliriz sanırım. Devre arasındaki değerlendirmede sezon öncesinden bahsettiğim için bu seferki satır başları daha çok sezon sonu ve play-off ağırlıklı olacak.


Olması gereken bir değişim, Galatasaray'ı iyi bilen bir teknik direktör, nokta transferler, hem saha içi hem de saha dışında gerçek bir 'takım' olma olgusu, saha içerisinde bir kimlik, oyunculara kazanma hırsı ve kendilerine güveni ve doğru bir sistemden sonra özlenen Galatasaray döndü. 3 Temmuz sürecini saymazsak artık saha dışının değil saha içinin konuşulmaya başlanması, Florya'ya çeki düzen verilmesi ve nasıl daha iyi oluruz? sorusu sorulmaya başlandıktan sonra Galatasaray derin bir nefes aldı.


Kötü başladığımız sezona 4-4-2'ye döndükten sonra özellikle de devre sonuna doğru iyi oyun ve gelen derbi galibiyetleri ile olmamız gereken yerde, liderlik koltuğundaydık. 10 yıl aradan sonra devreyi lider bitirdik. Buradan sonra önemli bir transfer dönemi ve kafalarda soru işareti olan bir play-off dönemi vardı. Açıkçası devre arası transfer dönemini kötü değerlendirdik. Takımın büyük oranda yenilenmesine rağmen özellikle gerçek kanat oyuncularına ihtiyacı bariz bir şekilde ortadaydı. Eskisi gibi etkili olamayan Baros'un yerine iyi bir forvet oyuncusu gerekiyordu. Bir çok isim yazıldı çizildi. Shaqiri transferi gerçekleşmedi üstüne Kazım'da takımdan ayrıldı. Manisaspor'dan Yiğit ve Antalyaspor'dan Necati transfer edildi. Medyanın gazına gelenler için hayal kırıklığı diyebiliriz. Yiğit her ne kadar kanatlarda devşirme oyuncular oynamasına ve Kazım'ın gönderilmesine rağmen şans bulamadıysa da, Necati kritik ve güzel golleri ile etkili oldu. İkinci devreye kaldığımız yerden iyi başladık. Ama bazı oyuncuların ilk devredeki iyi oyunları ikinci devrede olmayınca zorlanılan, kitlenen maçlar oldu. Kadro derinliğinin yetersizliğine devre arasında iyi bir transfer yapılmaması da etkisini gösterdi çoğu maç. Ama takım oyunu oynamanın ve presi iyi uygulamanın avantajlarını neredeyse her maç gördü Galatasaray.  Bu da zaten bir nevi dengeledi. Fenerbahçe deplasmanında ilk 20 dakikada 2-0 geriye düşüp, daha sonra 70 dakika rakibi kendi evinde deplasman takımı yapıp 2-2'yi yakalamamıza rağmen galibiyet son dakikada kaçtı. Normal sezonu Fenerbahçe dokuz, Trabzonsporun yirmi bir, Beşiktaş'ın yirmi iki puan önünde kapattık. Kimsenin daha önce görmediği saçma sapan play-off, süper final adı altında aslında olmayan marka değerimizi yükseltme adına zaten gergin geçen ortam daha da gerildi. Bu gerilime Melo-Riera kavgası da eklendi Play-off öncesi. Puanlar bölündü. 9 puanlık fark düştü 5'e. İkili averaj durumunda yarım puan daha silinecekti.


İlk play-off maçında Beşiktaş'ı deplasmanda 2-0 yenerek başladık. Gerektiğinden fazla uzayan ligi 2. play-off maçında bitirmeye çok yaklaştık. Ama şans Fenerbahçe'nin yanındaydı ve mucizevi bir şekilde 2-1 kaybettik. O andan itibaren psikolojik avantaj Fenerbahçe'de, puan avantajı bizdeydi. Fenerbahçe play-offta normal sezona göre daha derli toplu oynadı. Biz ise play-off'ta mental açıdan biraz bocaladık. Fenerbahçe mağlubiyetinden sonra Trabzonspor deplasmanında alınan galibiyet ve iyi futbol bizi biraz kendimize getirdi. Play-off'un dördüncü maçında avantaj bir kez daha önümüze geldi ama Trabzonspor ile berabere kaldık. Uzun süre sonra karşısına liderlik şansı çıkan Fenerbahçe'de bunu değerlendiremedi ve beşinci maçlar öncesi puan farkı 3'te kaldı. Olaylı maçta iyi konsantre olan Fenerbahçe, Trabzonspor'u yendi. 2-0 öne geçtiğimiz maçta son 3 dakikada yediğimiz 2 gol ile maçtan beraberlikle ayrıldık. Puan farkı 1'e indi ve en başından beri  sistemi para üzerine kuranların isteği oldu. Şampiyonluk son maça kaldı. Son maçta Kadıköy'de Fenerbahçe'ye şampiyonluk için mutlak galibiyet, bize de galibiyet dışında beraberlikte yetiyordu. Oyunu yavaşlatmak ve kontrolü ele almaya çalışarak geçirdiğimiz maçta Fenerbahçe'nin kötü oyunu eklenince gol sesi çıkmadı ve bu sezon iki kere şampiyon olduk.


Şunun altı çizilmeli ki, bu sezon hem saha içi hem de saha dışında gerçek bir takım görüntüsü verdik. Sahada her zaman iyi oynamaya çalışan, keyif veren, pres yapan, vazgeçmeyen bir Galatasaray vardı. Kalede gerçekten iyi bir kaleci vardı. Mondragon'dan sonra sürekli kaleci arayışındaydık. Nokta bir atış oldu. Başlarda eli küçük dendi ama yüreğinin ne kadar büyük olduğunu gösterdi. 2 senelik uykusundan uyanan Hakan Balta, gerçek mevkisinde oynadığı zaman etkili olan Eboue, aslında kimsenin beklemediği Semih ve bu denli yararlı olması beklenmeyen Ujfalusi ile çoğu zaman iyi performans gösteren bir savunma dörtlüsü oluştu. Servet ile Gökhan'dan formayı alan Semih bir daha bırakmadı. Ujfalusi'nin katkısını da unutmamak gerek. Hem savunmada her maç çok iyi işler yaptı hem de Semih'e çok yardımcı oldu.


Orta sahada BAM etkisinden sonra adeta çölde bir vaha gibiydi Selçuk-Melo ikilisi. Selçuk'un formunu hep iyi tutup, bu sezon duran toplardaki istatistiklerimize katkısı fazlası ile yüksek. Oyunu kurması, pasları, duran topları, başta olmak üzere orta sahada gerçek bir lider gibiydi. Duran topları tekrar sevdirtti bize. Melo ise oyunu iki yönlü oynayıp presi ve hırsı ile hep öne çıktı. Bazı maçlar Selçuk'tan çok ofansa katıldı, bazı maçlar daha geride oynadı. Sürpriz gollere imza attı. Sadece oynadığı futbolla değil gol sevinçleri ile de gündeme geldi. Taraftar ile arası hep iyi oldu. Her ne kadar Riera ile kavga etmiş olsa da kendini bir şekilde affettirdi. İstese nasıl olsa sezon sonu şampiyon takıma geri döneceğim deyip bırakabilirdi kendisini ama yapmadı bunu. Bu sezon en büyük eksikliğini hissettiğimiz etkili, yaratıcı, adam eksiltip pozisyon yaratan kanat oyuncuları idi. Emre ve Engin ellerinden geleni yaptı. Bazı maçlar çok etkili oldular, bazı maçlar sahada yoklardı. Özellikle Emre devre sonuna doğru formunu yükselttikten sonra ikinci devreye aynı formu yayamadı. Sezon başı transfer edilen Riera tek kelime ile hayal kırıklığı oldu. İkinci devre transfer yapılmayınca, Kazım da gidince Aydın tekrar şans buldu ve iyi değerlendirdi. Manisaspor'dan transfer edilen Yiğit bunca eksikliğin arasında eğer kadroya giremiyorsa olası transferlerde hiç giremez. Engin çok uzun süre sonra kadro dışı kalmadan, olay çıkartmadan bir sezon bitirdi. Yeteneği olduğu çok bariz ama topla çok fazla oynuyor, eziyor.



Belkide bu sezon ki en büyük performans sürprizini gerçekleştiren isim Elmander oldu. Türkiye bonservissiz gelip çok iyi performans gösteren futbolculara pek alışık değildir. Elmander'in avantajı da biraz bu oldu. Beklenti düşük tutuldu ama Elmander ilk andan itibaren gösterdiği özveri ve hırs ile kalitesini belli etti. Sadece attığı goller ile değil, hücum presi ve pozisyon hazırlaması ile de çok yararlı oldu. Geçen seneden beri formu gittikçe düşen, sakatlıkları gibi gereksiz kartları ile de son senesi olduğunu belli eden Baros, çoğu maç etkisizdi. Devre arasında gelen Necati kritik ve güzel golleri ile etkili oldu ama büyük maçların hiçbirinde ortada yoktu. Özellikle mental açıdan fazlası ile gelişmeye ihtiyacı olduğu açık olan Sercan, kendini geliştirmek yerine twitterda dolaşmayı tercih etti.


Fatih Terim'e gelecek olursak, anamızın ak sütü gibi helal olan bu şampiyonluğumuzda tabii ki en büyük etken onundu. Kazanmayı unutan, futboldan başka her şeyi konuşan, sahada birbirine yabancı 11 oyuncu varken, camia tam anlamı ile kaostayken geldi ve çok kısa sürede müthiş bir etki gösterdi. Her maç çok iyi oynamayan ama neredeyse her maç sonuna kadar savaşan, bırakmayan bir Galatasaray'ı yarattı. Belki Selçuk muhteşem performans gösterdi ama sezonun en iyi transferi Fatih Terim oldu. Uzun yıllar görevde kalıp özlediğimiz başarıları tekrar yaşatması en büyük dileğimiz. Ordusu daima İmparator'u ile.


Zor bir lig oldu. Umarım bir daha bu kadar az futbol konuşulan, kavga olan bir sezon daha yaşamayız.
Yürüyedur Galatasaray...



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

Beğen