28 Aralık 2011 Çarşamba

İlk Yarı Takım Performansı ve Değerlendirme

Galatasaray ve Türk futbolu için farklı bir devre oldu diyebiliriz. Tarihinin en kötü Galatasaraylarından birisiydi. Yeni gelen yönetimlerin klişe bir lafı vardır; ''Enkaz devraldık'' diye. Bu söz Galatasaray için fazlası ile iyi bir örnek sanırım. Yeni gelen yönetim ve teknik heyet, gerçekten bir enkaz devraldı. Hem maddi hem de manevi olarak. İşin psikolojik kısmı daha ciddi ve karışıktı. Yeni bir yönetim gerektiği çok açıktı. Peki başkan seçilen Ünal Aysal doğru isim miydi ? Gelinen şu noktada doğru bir isim olduğunu kanıtladı. Hem de kısa bir sürede. 3 Temmuz'da peydah olan ve gittikçe çirkin bir hal alan şike konusuna pek değinmek istemiyorum. Bir de play-off diye bir şey icat edildi ki, mum dikmek bu olsa gerek.

Teknik heyet konusuna gelecek olursak, Ünal Aysal kısa sürede doğru isin olduğunu kanıtlamıştı ve Fatih Terim'i, Türk futbolunun ve Galatasaray'ın efsanesini, imparatorunu teknik direktör olarak getirmek istiyordu. Rahmetli Özhan Canaydın dönemindeki 2. Fatih Terim dönemi gibi olmasından korkuluyordu biraz. Senaryo orada da aynıydı. Özhan Canaydın yeni seçilmiş, Fatih Terim'i getirmişti ama işler hiç de istenildiği gibi gitmemişti. 3. Terim dönemimi dersiniz, iyi seçim, kötü seçim mi dersiniz bilemiyorum ama ben Galatasaray'ın dönüşü diyorum. Fatih Terim'den başka kimse psikolojik olarak çökmüş takımı bu denli kısa sürede ayağa kaldıramazdı. Galatasaray'ın ve futbolcular'ın kendine güveni kaybolmuştu. Sahada bir kimlikleri yoktu. 11 yabancı gibiydiler. Giydikleri formanın hakkını vermiyorlardı. Medya'nın tutumu da cabasıydı.



Yeni başkan ve İmparator'un gelişinden sonra, sezon öncesi en önemli konuya gelmişti sıra, transfere. Galatasaray'ın kağıt üzerinde her bölgede transfere ihtiyacı vardı. Yanlış yapılan transferler takım ahengini bozduğu gibi bir de maddi açıdan sıkıntı olmuştu. Biraz arap saçına döndükten sonra son Copa Amerika şampiyonu Uruguay'ın kalecisi Muslera'yı transfer etmemiz önemliydi. Maddi açıdan fedakarlık gerekiyordu ama bu yapılması gereken bir fedakarlıktı. Sanki A Milli Takım'ın savunma anlayışı ve savunması çok iyiymiş gibi her defasında ''A Milli Takım defansı Galatasaraylı'' gibi gazlanan, itelenen defansa mutlaka takviye gerekiyordu. Çünkü, Milli Takım gibi Galatasaray'ın defansı da iyi falan değildi. Arda'nın transfer olduğu Atletico Madrid'den Ujfalusi transfer edildi. Yaşı gereği insanların kafasında soru işareti vardı. Emeklilik yaşı giderek artan Türkiye'de, bir futbolcu 30'u geçtiği zaman futbol hayatını bitirmesi bekleniyor. Arsenal'de gidenler kervanına katılan Eboue'yi transfer ettik. Fenerbahçe ile kıran kırana bir yarışa giren ve çok iyi işler yapan Trabzonspor kadrosundan Selçuk, Ceyhun ve Engin üçlüsünü kadromuza kattık. Özellikle Selçuk'u transfer etmemiz çok önemliydi. Ceyhun ve Engin'de yerli statüsünde iyi birer alternatifti. BAM adı verilen, Barış, Ayhan ve Mustafa'dan sonra orta sahaya sadece bu transferlerin yetmeyeceği barizdi. Juventus'tan Felipe Melo kiralandı. Gösterdiği performans ile Brezilya Milli Takım'ına kadar yükselen, ama 2010 Dünya Kupası'nda 1 maçta yaptıkları ile fazlaca konuşulan bir isimdi. İspanya milli takımında da forma giyen Olympiakos'dan Riera'yı, transferi arap saçına dönen bir diğer isim Sercan'ı, Bolton'dan Elmander'i ve Okan Derici'yi transfer ettik. Uzun bir süre adı geçen Podolski, Drogba ve Arshavin'den sonra, 10 numara mevkisi için transfer bekledik. Anılan isimler büyük olunca, beklenti de büyük oluyor ister istemez. Bazıları maddiyat, bazıları da kulüpleri bırakmadığı için gelmedi, gelemedi.



Gelenler gibi gidenlerde önemliydi tabii ki. Gidenler arasında bizi en fazla etkileyen şüphesiz kaptan Arda Turan oldu. Sürekli çıkan transfer haberlerinin üzerine, Fatih Terim'in gelişinden sonra en azından 1 sene daha kalması bekleniyordu. Barış, Cana, Kewell, Neill, Culio, Zapata, Mustafa, Mehmet Batdal, Cem, Pino, Anıl ve Serdar ile yollar ayrıldı.

Fatih Terim'in sezon öncesi kamplarda yaptığı açıklamalarda genel olarak bahsettiği bir şey vardı. Takımın kendine olan güvenini kaybettiğini, önce bu güvenin tekrar kazanılması gerektiğinden bahsetti. Tespit doğruydu, geriye tedavi kalıyordu. Diğer konu sahada hangi sistem ile oynayacağımızdı. Lig başlarında Fatih Terim genellikle 4-1-4-1 sistemini tercih etti. Tek forvetli sisteme alışmak zaman alacak gibiydi. Lig'e iyi bir başlangıç yapamadık. Sonuçta yenilenen yönetim, teknik heyet ve takımın hemen farkını göstermesi kolay bir iş değildi. Ama Samsunspor maçında gelen ilk galibiyet takımı da kendine getirdi biraz. Fatih Terim Karabükspor maçında ligde ilk kez 4-4-2'yi denemek istedi. Maça iyi de başladık ama 15. dakikada Muslera kırmızı kart görünce sistem işi yalan oldu ve maç 1-1 sona erdi. Bu maçın özelliği, yediğimiz golün ligin ilk yarısında deplasmanda yiyeceğimiz son gol olmasıydı. Ardından gelen Eskişehirspor ve Ankaragücü galibiyetleri keyiflerinde yerine gelmesine neden oldu. Öyle ki, bırakın galibiyet serisini, Galatasaray'ın maç kazanmasını özlemişti taraftar. Sonraki rakip Bursaspor'du. Son yılların flaş takımı Bursaspor'u 2-1 ile geçtik. Lig'de buraya kadarki dönemde 953 gün sonra Bursaspor'a golü atan Elmander, Melo, Engin, Ujfalusi ve Selçuk performansları ile sevindiriyordu.

0-0 biten Antalyaspor maçı, hakem faicasına dönen 2-4'lük Gaziantepspor maçı, 2-0'lık Kayserispor galibiyeti ve son olarak golsüz bitmesi bir mucize olan Mersin İdman Yurdu maçı bir araya ihtiyacımız olduğunu söyler gibiydi ve imdada Milli maç arası yetişti. Milli maç arasından sonra iki tarafada gidip gelen ama 0-0 biten bir Beşiktaş deplasmanı, Sivasspor ve Gençlerbirliği galibiyeti derken Fenerbahçe derbisi gelip çatmıştı. Bu derbinin bir çok özelliği vardı ama deplasman taraftarının olmayacak olması bir utanç diyebiliriz Türk futbolu adına. Derbi de oynanan mükemmel ve alınan 3-1'lik galibiyette üzücü olan tek şey, tarihi farkın kaçırılmış olması. Kendine güveni yeniden kazanmaya başlayan ve bir takım olma yolunda hızla ilerleyen Galatasaray, 4-4-2 taktiğinin de etkisi ile Trabzonspor deplasmanı, Orduspor deplasmanı ve son olarak Manisaspor galibiyeti ile ilk yarıyı 10 yıl aradan sonra lider bitirdi. 


Genel olarak baktığımız zaman pek iyi başlamayan ama sonradan çok iyi performans gösteren Muslera, Taffarel ve Mondragon'dan sonra kalecilere güvenimizi tazeledi. Servet ve Gökhan'ı beklerken herkes, Ujfalusi ve Semih ikilisinin muhteşem uyumuna, ilk geldiği yılki performansa yaklaşan Hakan Balta ve sağ kanatta Eboue eklenince gerçek bir defansif hattımız oldu. Şahsen en sorunlu olduğunu düşündüğüm mevki olan orta alana Selçuk ve Melo adeta ilaç oldu. Engin önemli işler yaptı. Bazen fazlası ile eksikliğini hissettiğimiz oyun kurucu bir  '10 numara' mevkisi var ama geçen seneki BAM'ı düşününce insan buna şükrediyor. Sağ kanatta Kazım bazın çok iyi işler yaptı bezen sahada yok gibiydi ama Fatih Terim'in vazgeçilmezlerinden birisi. Sol kanatta istenilen verim alınamayan ve uyum sorununu geç atlatacağı söylenen Riera için biraz daha bekleyeceğiz gibi. Forvet konusuna gelecek olursak, sezon öncesi takımdan ayrılacağı dedikoduları çıkan Baros'un varlığı önemli. Bonservis bedeli ödemeden aldığımız Elmander'in devreye damgasını vurması beklenen bir şey değildi.



Bizim için ilk yarıda öne çıkan isimler, Melo, Semih, Selçuk, Ujfalusi, Muslera ve Elmander. Semih'i saymazsak, hepsi yeni transfer. Transferde ne kadar nokta atışı yapıldığının bir göstergesi bu. Kaleden başlayacak olursak, Mondragon'dan sonra kaleci konusu hep bir sorun oldu Galatasaray'da. Leo Franco, De Santis, Zapata, müzmin yedek Aykut ve doğuştan kontrpiye Ufuk. Hiçbiri Galatasaray için yeterli değildi. Belki De Santis olabilirdi, onun dönemin de Kewell'ın 1-2 maç stoper oynadığını unutmamak gerek. Muslera geldiği ilk haftalarda alışma sürecinde olduğunu gösterdi ve sonradan açıldı. Lig'de 7 deplasmanda gol yemeyip Kulüp rekoru kırmamız çok önemli. Bunda savunmanın da katkısı var şüphesiz. Transfer olduğunda çoğu kişi tarafından para için geldiği söylenen Ujfalusi herkesi utandırdı. Müthiş bir profesyonel ve gerçek bir lider. Bu sezon diğer gençler gibi kiralık olarak gitmesi beklenen ve en büyük sürprizi yapan Semih ile olan uyumu çok güzel. Sahada Semih ile sürekli iletişim halinde olması, tecrübesini kullanarak onu yönlendirmesi bulunmaz nimet. Galatasaray gibi Türk futbolunun da bir stopere ihtiyacı vardı. Semih bu açığı dolduracak gibi. Önemli maçlarda görev yaptı ve iyi işler yaptı.

Orta sahada BAM etkisinden sonra insanlar futbolun nasıl bir şey olduğunu hatırladılar. Selçuk'un müthiş performansı Trabzonspor'un geçen seneki başarısının nedenini açıklıyor aslında. Duran toptan gol atabildiğimizi hatırladık onunla birlikte. Golleri, asistleri, ortaları ve oyunu yönlendirmesiyle sadece Galatasaray'ın değil, liginde en iyilerinden olduğunu kanıtladı. Melo'nun saha içindeki hırsı ve bitmeyen enerjisi, takımı ateşlemesi, bir çok işi yapması insanlar kendine hayran bıraktı. Daha şimdiden bonservisinin alınması konuşuluyor ki, kendisi de bunu istiyor ve kesinlikle bonservisi alınmalı. Semih gibi alt yapımızdan yetişen diğer bir isim olan Emre'nin son dönemde artan performansı, 4-4-2 sistemine dönmemizi sağlayan en önemli etkenlerden birisi. Elmander'e gelecek olursak, bana göre sezonun transferi. İnanılmaz bir futbolcu. Sonuna kadar savaşıyor ve rakip defansı hırpalayan bir isim. 4-4-2'de Baros ile birlikte her şeyi yapabilecek bir özelliğe sahipler. Birbirlerini tamamlıyorlar.

Hayal kırıklığı olarak adlandırabileceğimiz en net isim Riera. Sadece Kayserispor maçında biraz izleyebildik tam anlamı ile. Cesur bir oyuncu. birebire girmekten, şut atmaktan korkmayan bir isim ama uyum sorununu atlatamadığı bir gerçek. Ondan faydalanmamız gerektiği de bir gerçek. İkinci yarı daha iyi olmasını umuyoruz. Pek hayal kırıklığı diyemesekde kötü performans gösteren diğer isim Servet. Zaten Rijkaard döneminden beri çıkan söylentiler üzerine performansı kötü olunca yerini Semih'e bıraktı. Daha doğrusu Semih formayı kaptı. Sercan'a hayal kırıklığı demek için çok erken. Görev aldığı maçlarda elinden geleni yaptı sihirli topuk.

Transfer adına en önemli konu, maç zora girdiği zaman oyunu açabilecek, skoru değiştirebilecek bir 10 numara transferi. Galatasaray'a karşı orta alanda basıp top göstermediğinizde ve kanatları da durdurduğunuz zaman kitliyorsunuz. Bu kilidi açacak bir transfer gerekli. Gene orta alan için defansif anlamda rakibi karşılayabilecek ve pas alışverişini sağlayabilecek bir isim gerekli. 4-4-2 diziliminde Baros ve Elmander'e alternatif olarak Sercan var. Çok büyük sakatlık olmadığı müddetçe Kazım'ın da forvet oynayabileceğini düşündüğümüz zaman bu 3 isim bu sezon için yeterli diyebiliriz. Sağ bek için Eboue son dönemde çok iyi işler yapıyor. Sabri'nin sakatlığını, Eboue'nin de Afrika Kupası'na gideceğini düşünürsek sağ bek için transfer ihtiyacı var. Sol kanatta Riera'nın uyum sorunu ve kötü performansını Emre Çolak kapattı. Riera'nın yerine daha iyi bir isim düşünülebilir. Yapılan açıklamalara bakıldığı zaman, maliyeti yüksek futbolculardan çok yerli transferine önem verilecek gibi.


Fatih Terim'e bir şeyler söylemeden geçersek olmaz. Bu enkazı ondan iyi toparlayan olmazdı. Bu sürede toparlamak ciddi bir şey ve O'nun neden Fatih Terim olduğunu kanıtlayan bir şey. Eski Galatasaray'ı ne kadar özlediğimizi gösterdi bize. Sonuna kadar savaşan, sahada basmadık yer bırakmayan, saha içi ve saha dışında nasıl takım olunacağını, pes etmemeyi ve kazanmayı hatırlattı bize.

Sizi bilmem ama benim için en büyük eksiklik Ali Sami Yen halen. TT Arena çok güzel ve modern bir stad. Ama bir şeyler eksik sanki. Adı konulamayan bir şey. Her Mecidiyeköy'den geçerken kafalar başka yerlere çevriliyor, moral bozuluyor, anılar canlanıyor. Eski açık sarı diyecek mi diye bakası geliyor insanın.

Genel itibari ile bizim için güzel bir ilk devre oldu. Lider kapatmamız, deplamanda gol yememe ve galibiyet serimiz üzerine 3 büyük maçta (Beşiktaş, Fenerbahçe, Trabzonspor) alınan 2 galibiyet ve 1 beraberlik ve bu maçlarda atılan 6 gol, yenilen tek gol öne çıkan konular. İlk devreyi lider bitirmek güzel ama önemli olan lig sonunu lider bitirmek ki ona olan inancımız da tam.

Şampiyonluk şarkısı düşmesin dillerden.
Yürüyedur Galatasray...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

Beğen