İyi ki doğdun Kral...
28 Ekim 2012 Pazar
26 Ekim 2012 Cuma
Nuri Şahin - Ömer Şahin
24 Ekim 2012 Çarşamba
Geçmiş Olsun Elmander
Tam sakatlığı geçti, Gençlerbirliği'ne de mükemmel bir gol attı kendine geliyor derken, Cluj maçında sakatlanan Elmander'in en az 1 ay sahalardan uzak kalması bekleniyor. Sahada kaldığı her saniye formasının hakkını veren, savaşan bir oyuncuyu kaybetmek üzücü. Şu ana kadar Burak-Umut ikilisinin birlikte oynayamadığını göz önüne alırsak, Galatasaray'ın fazlası ile ihtiyacı olduğu bir dönemde Elmander'in uzun süreli sakatlığı etkiyi arttırabilecek bir etken. En kısa sürede tekrar parçalıyı giymesi dileği ile, Geçmiş olsun Elmander.
Galatasaray 1 - Cluj 1 | Bir Şeyler Eksik
Tecrübe önemlidir derler ya hep, bunun önemini anlatan maçlardan oldu. Galatasaray, Cluj'a karşı bir çok şeyi buldu. Sahada rakibine karşı sayıca üstünlük buldu, penaltı buldu, iyi kötü pozisyon buldu, baskı buldu, golü de buldu ama sezon başından beri aradığı o tecrübeyi ve takıma liderlik edecek oyuncuyu bulamadı. Bazı şeylerin kötü gitmesinin nedeni de bu. Ujfalusi'nin yokluğunda Eboue liderliği kaldıramayınca savunma sürekli alarm halinde.
Cluj maçın başlaması ile ilk 3 dakikada Eboue'nin kanadından 2 pozisyon yakaladı ama değerlendiremedi. 10 dakika geçmeden aynı kanattan golü attı. O dakikadan sonra oyunun seyri belli oldu; Cluj tamamen kapanacak, bu sezon kapanan, alan daraltan takımların kilidini açamayan, yaratıcı oyuncu eksikliği olan Galatasaray ise gene bu kilidi açmayı deneyecekti. Rakibin 10 kişi kalması çok da önemli olmadı. Eksik kalan Cluj kapanarak alan vermedi. Doğru dürüst çıkmadı, kontra denemedi bile. Sağanak yağışın ve rezil zeminin üzerine penaltının da kaçması sinirleri bozdu ama oyuncuların işi zorlaştırması daha da sinir bozucu. İlk yarı Cluj'un sadece 40 küsür pası ve maçta Galatasaray kalesine isabetli sadece 1 şutu var.
Tecrübeli olmayabilirsiniz ama yağmurlu havada göle dönen zeminde topu sürmemeniz, özellikle savunmada kısa ve geri pas yapmamanız, havadan oynamanız, topun sekeceğini tahmin ederek uzaktan şutlar ile sürekli kaleciyi rahatsız etmeniz gerektiğini bilmek için biraz zeka yeter. Sabırsızlığı da unutmamak gerek. Bazı oyuncuların ısrarla 2-3 rakip arasına dalıp, top sürmeye çalışması, ısrarla yerden pas atmaya çalışması inanılır gibi değil.
Dany goldeki hatası dışında bugün sürekli hatalı oynadı. Zemin ağır, top gitmiyor ama Dany sürekli defans hattına yerden kısa pas yapma derdinde. Doldur boşalt oynayabilmeniz için isabetli orta açmanız ve doldur-boşalt oynayabilen hücum hattınız olmalı. Galatasaray'ın isabetli tek ortasında da zaten Burak golü attı. Emre soldan kesiyor diğer kanatta Amrabat zor yakalıyor, Amrabat kesiyor Emre yakalayamıyor. Bu ortamda dönen topları da toplayamayınca bütün ortalar duvardan seker gibi Cluj defansından döndü. Elmander'in sakatlanıp çıkması ile top saklayan, top indirebilen, partnerine pozisyon yaratabilen bir oyuncusunu da kaybeden Galatasaray, isabetli orta açamadığı ve şut çekmediği için de oyunu kilitledi. Elmander çıkınca Galatasaray'ın rakip sahadaki top tutma oranı gözle görülür derecede düşüyor. Hamit çıkmadan önce şut denedi ama ondan sonra rakip kaleye şut diye pas atıldı.
Bu zeminde taktik konuşmanın pek faydası yok. TT Arena'nın drenajını yapanları, daha doğrusu yapmaya çalışanları konuşsam daha mantıklı olur.
Penaltıyı formsuz Melo değil de bir başkası kullanmalıydı. Aldığı eleştirileri bir nebze azaltmak istedi. Melo'ya penaltıyı kaçırdığı için değil, 3 ay tatil yapıp, gelip rezilleri oynadığı için kızmak gerek. Kötü futboluna bir de laubalili ekledi. 90. dakikada galibiyet golü aranıyor, ceza sahasında dönen topa sol çaprazda röva şota deniyor! Rakip ve hakemle uğraşıyor. (Gördüğü sarı kart ile Cluj deplasmanında cezalı duruma düştü) Bunun başlıca nedeni de Fatih Terim. Fatih Terim, Hamit-Melo kumarını şu ana kadar hep kaybetti. 'Nasıl olsa forma hep benim' düşüncesi ile oynayan Melo, şu ana kadar düzelme belirtisi göstermedi. Melo'nun alternatifinin olmaması da kritik bir hata. Ceyhun ya da Yekta değerlendirilmeli çünkü Melo zarar vermeye başladı. Ayrıca bu maçta 10 dakika da olsa Engin'e şans verilmeliydi. Engin, Melo'nun, Amrabat'ın, Emre'nin, Selçuk'un yapamadığını yapabilirdi çünkü ciddi anlamda yaratıcı tek oyuncu konumunda.
Sabri'nin girmesi oyuna hareketlilik getirdi. En azından bu sezon çok daha önce onu sahada görmeliydik. Riera bu sezon ki en iyi oyununu oynadı. Hiç top tutmadı, gereksiz hareket yapmadı ve sürekli ileriye oynadı. Belki karşısında onu zorlayacak bir oyuncu yoktu ama tecrübenin önemini gösterdi. Manchester United'ın maçı 2-0'dan 3-2 çevirmesi Galatasaray'ın işine geldi ama Galatasaray kendi evinde kazanamadığı için deplasmanda sürekli saldıran taraf olmak zorunda. Cluj ve Braga daha fazla kapanacaktır.
Galatasaray'ın bir dezavantajı da 3 Şampiyonlar Ligi maçında da hep ilk golü yiyen, geriden gelmeye çalışan taraf olması. Manchester United'a karşı sezonun en iyi oyununu oynayıp direkleri geçemeyen, kendi evinde de kazanamayan Galatasaray, deplasmanda istediğini alabilir mi? Hep birlikte göreceğiz.
21 Ekim 2012 Pazar
Ölmek Var Düşmek Yok!
Fotoğraf bugün oynanan Sakaryaspor - İstanbul Güngörenspor maçından. Bu maça kadar Sakaryaspor'un galibiyeti yok. Maç öncesi kaptan Levent Demiray soyunma odasında tahtaya bunu yazıyor ve maçı Sakaryaspor 2-1 kazanıyor. Devamının gelmesi ve Sakaryaspor'un eski güzel günlerine dönmesi dileği ile.
Foto kaynak: Tribündergi face sayfası
Beşiktaş - Trabzonspor Maçından
1-1 sona eren maçtan çok güzel bir görüntü. İlk yarısı zevksiz, ikinci yarısı çok hareketli geçen maçın son saniyesinde Olcay'ın kaçırdığı net pozisyondan sonra Beşiktaş takımından 5-6 futbolcu kendini yere bırakıyor. Beyaz olarak ayakta sadece Lig TV logosu var.
Ruhr Derbisi'nden...
2-1 Schalke'nin üstünlüğü ile sona eren Ruhr Derbisi öncesi Dortmundlu bir taraftardan Schalke 04 takım otobüsüne...
Etiketler:
Borussia Dortmund,
Derbi,
Ruhr,
Ruhr Derbisi,
Schalke 04
20 Ekim 2012 Cumartesi
Gençlerbirliği 3 - Galatasaray 3
Teşhis koyma adına nereden başlamalı bilemiyorum. Galatasaray'ın sezon başından beri savunmada bu denli kötü oluşunun nedeni tek başına Ujfalusi olabilir mi? Bu denli önemli bir oyuncu muydu? Tablo öyle olduğunu gösteriyor. Galatasaray, son 5 maçında 8 gol yemiş 7 gol atabilmiş. Savunma gibi gol atmakta da bir sorun var.
Geçen sene Galatasaray'ın en büyük özelliklerinden birisi takım savunmasıydı. Çoğu maçta ofansif ve yaratıcılık olarak zorlanıldı ama takım savunması iyi olduğu için kalesinde zor pozisyon verip, zor gol yiyordu. Bu sene durum öyle değil. Kronikleşen sol bek hastalığı devam ederken, Ujfalusi'nin savunmadaki liderliğinden yoksun Galatasaray'ın savunmadaki en önemli kalesi Eboue'de yıkılınca delik deşik oldu.
Orduspor ve Braga gibi takım halinde alan daraltan bir görüntü içerisindeki Gençlerbirliği, ileriye de takım halinde çıkıp çok etkili oldu ve özellikle ilk yarıda Galatasaray'a pozisyon vermedi. Genelde maçta kötü oynayanlar hemen belli olur, söylenir ama ilk yarıda Galatasaray adına sahada iyi olanları bile saymak zordu. Bek-kanat uyumsuzluğu çok belli oluyor. Amrabat savunmaya yardım etmediği için zaten sorunlu olan sol kanadı iyi kullanan Gençlerbirliği, Tosic, Jimmy ikilisi ile sürpriz yaparak Eboue'nin kanadında da çok etkili oldu.
Amrabat savunmaya katkı yapmadığı gibi ileride de etkili olamıyor. Maç sonu 'Bu takım Manchester'dan 1 gol yedi. Gençlerbirliği'nden 3 gol yememizi anlayamıyorum' tarzında açıklamaları var. Manchester United maçında sahada savaşan gerçek bir 'takım' vardı çünkü. Zaten Manchester United maçı kırılma anı gibi. O maçtaki iyi oyun ve kaçırılan galibiyet sonrası basında oluşturulan havadan etkilenildi. Macaristan maçında kötü bir oyun sergileyen Hamit, bu maçta da defansif anlamda kötüydü. Hamit savunma oynamayı beceremiyor. Çok adam kaçırıyor. İleride faydalanmak gerek ama performansı iyi değil. En azından böyle durumlarda Sabri'ye bir şans verilmeli. Melo ile Hamit ısrarla kötü oynamalarına rağmen Fatih Terim tarafından kesilmiyor.
Sahada olduğu çoğu zaman fark edilmeyen Melo'nun yanında Emre değil de Engin ya da Culio olmuş olsaydı fark gece ile gündüz gibi olurdu. Özellikle Engin'in savaşçı rolü Melo'yu da etkiliyordu. Her ne kadar bazen üst üste gereksiz çalım deneyip, agresif tavırlar sergilese de Engin bu düzendeki Galatasaray için önemli bir oyuncu. Elmander ileride top tutmaya çalışan, savaşan ender oyunculardan. İkinci yarının başında gelen 2 gol ile takımın üzerinden atılan ölü toprağı atıldı. Fuat Çapa çift forvete dönüp hücumu düşünerek bu savunmaya karşı fazla zorlanmadı ve maçı tekrar çevirdi.
Selçuk'un yokluğunda ileride bir türlü sonuca bağlanamayan atak girişimleri Galatasaray kalesinde tehlike oldu. Bu sezonun zaten en belirgin problemi de bu. Bir türlü sonuçlanamayan ataklar. Top dönüyor, dolaşıyor ama bir sonuç yok. %60'a yakın topla oynama istatistiği de fıs.
Bu takımın bir patlamaya ihtiyacı var. O patlama Cluj maçında olur mu? Bilemiyorum.
19 Ekim 2012 Cuma
Football Manager 2013 Beta İnceleme
Dünyanın en çok satan futbol simülasyon oyunu olan Football Manager serisini bu sene biraz daha heyecanla bekledik. Çünkü geçen sene verilen 'Football Manager 2012 istediğimiz rakamlarda satılırsa, Football Manager 2013'e Türkçe dil desteği eklenecek' sözü tutuldu ve Football Manager serisi ilk kez Türkçe dil desteği ile çıkıyor. Oyunu ön sipariş vererek satın alanlar verilen bir diğer müjde gibi 2 hafta önceden Beta sürümünü oynayabilecek. İncelememiz Beta sürümünü içeriyor. Oyunun resmi olarak 2 Kasım 2012 günü çıkacağı duyuruldu.
Türkçe konusunda bilgilendirme yapmak gerekirse, beta sunumunda oyun %100 oranında Türkçe değil. Halen İngilizce cümleler mevcut ve bazı imla hataları var. Oyun resmi olarak çıkana kadar çevirinin tamamlanması ve hataların giderilmesi bekleniyor. Oyuncu kısaltmalarına ve arayüze alışmak zaman alacak.
Football Manager 2013'de normalden farklı 2 tane mod ile karşı karşıyayız. Bunlardan ilki Football Manager Classic. Bu mod için hızlandırılmış oyun da diyebiliriz. Özellikle Zaman sorunu yaşayanlar için daha hızlı ve bazı detaylardan arındırılmış bir deneyim sunuluyor. Antrenmanlar, takım konuşmaları, sözleşmeler, personel, basın toplantıları ile değil, sadece transfer, taktik ve takım ile ilgileniyorsunuz. Gerisi hallediliyor. FMC modda menülerin yerleşimi güzel ve sade. Her şey elinizin altında olduğu için oyuna hakimsiniz. Güzel ayrıntılardan biri de haberlerin gazete şeklinde veriliyor olması.
Oyuna eklenen ve çok tutacağını düşündüğüm diğer bir mod ise 'Meydan Oku'. Bu senaryoda bazı zorluklar ile başa çıkma kabiliyetimizi göstermemiz isteniyor. 4 senaryo mevcut.
- Kurtarıcı,
- Sakatlık Krizi,
- Yenilmezler
- Çocuklarla Bir şey kazanamazsın
Kurtarıcı rolü ile zor durumda olan bir takımı düzlüğe çıkarmamız isteniyor. Son sıradaki takımı ligin bitimine 3 ay kala kümede tutmak gibi. Bazen de ligin ortasında lider durumdayken takımdaki en önemli oyuncuların uzun süreli sakatlığı varken bizden liderliği kaptırmamamız isteniyor. Örneğin, Barcelona'nın 12 puan önünde lider olan Real Madrid'in başına geçip Casillas, Ramos, Pepe, Marcelo, Arbeloa, Higuain, Alonso ve Modric'in sakatlığı, Ronaldo'nun da cezası varken Madrid ekibini tahttından indirmememiz gerek.
Yenilmezler senaryosunda ise hem lider hem de namağlup olan bir takımı yönetip sezon sonuna namağlup gitmemiz isteniyor. Son mod da ise 'çocuklar ile bir şey kazanamazsınız diyenleri haksız çıkartmamız gerekiyor. Her ne kadar 'sevinebilir' olmasa da sunulan bu 4 senaryo dışında, satın alınabilir senaryoları da yenilik olarak ekleyebiliriz.
Oyuna başladığınızda önce başkanınız sonrada yardımcı antrenörünüz ile hemen bir toplantı gerçekleştiriyorsunuz ve takım ile ilgili önemli konularda kararlar alıp bir çok konuyu halledebiliyorsunuz. Pratiklik açısından güzel bir özellik. Oyun ile ilgili yeniliklere gelirsek, göze ilk çarpan yenilik antrenman kısmında. Oyunculara bireysel rol ve bireysel nitelik antrenmanı verebiliyoruz. Bireysel rol; 10 numara, bireysel nitelik; top sürme gibi. Takım antrenmanı sayfasında ise haftalık olarak antrenman odağı ve yoğunluğunu belirleyebiliyoruz. Maç öncesi takımı maça hazırlayıp maç sonrası da dinlendirebilmek mümkün. Rapor bölümündeki taktik analiz kısmında ise hangi taktiği ne kadar kullandığınız, ne denli başarılı olduğunuz raporlandırılmış durumda. Diğer yeniliklerden birisi de özellikle sezon öncesi ve arası takımı hazırlık maçı dışında kampa götürebiliyor olmamız. Kamp boyunca özel antrenman ve hazırlık maçları yapabileceğiz.
3D maç motorunda da yenilikler mevcut. Tamamen yeni bir fizik motoru yazılmış. Hareketler artık daha gerçekçi diyebiliriz. Oyuncuların hem fiziksel hem de topla birlikte verdikleri tepkiler üzerinde durulmuş. Örneğin, aşırı rüzgarlı bir günde maç yaparken uzun toplar ile oynarsanız zor durumda kalacaksınız. (Özellikle Atatürk Olimpiyat Stadı'nda oynarken dikkat etmek gerek yani :) )
Yeni kamera açıları da mevcut. Maç oynanırken oyuncularınızın beden dilini de görebileceğiz artık. Agresif, rahat, ateşli, aldırış etmemiş gibi vücut beden dilleri ile oyuncuları yönetirken ve değiştirirken daha net kararlarımız olabilecek. Güzel yeniliklerden birisi de maç esnasında yardımcı antrenörümüzün bize kısa raporlar vermesi. 'Daha direkt oynamalıyız, top kapma performansımız hayal kırılığı, yeterince isabetli orta açamadık' gibi. Taktik bölümünde oyuncunuzu oynatmanız gereken rolü seçebiliyorsunuz. Örneğin, komple bir forvetin fiziksel özellikleri, kararlılığı, bitiriciliği ve takım oyunu gibi özelliklerinin yüksek olması gerektiğini görüp daha doğru seçimler yapıp daha iyi verim almanız mümkün.
Transfer ve sözleşmelerde artık vergilendirme söz konusu. Oyuncuya verilen paralar vergiden düştükten sonra belirleniyor. Türkiye'de vergi düşük olduğu için bu yöntem ile Türkiye'ye oyuncu transferi nispeten biraz daha kolay. Transferde oyuncu ve kulüp ile pazarlıktan sıkıldıysanız yönetime ihtiyacınız olan oyuncu için transfer hedefi belirleyebiliyorsunuz. Yönetimde harekete geçip oyuncuyu transfer etmeye çalışıyor. Tabii seçmiş olduğunuz oyuncunun da size gelmek istemesi ve mali durumunuz önemli. Arama bölümünde mevki mevki arayabildiğimiz gibi satılık listesinde ya da boşta olan isimlere de bakabiliyoruz. Kaliteli bir altyapı sorumlusu ile geniş bir oyuncu ağına sahip olabilirsiniz. Atayacağınız personeller ile altyapı sorumlunuz kendi ekibini oluşturup yeterli olanları takımda tutup, yeterli olmayanları takımdan gönderebilecek.
Oyundaki bir diğer yenilik Futbol direktörü. Geçmiş oyunlarda koç, gözlemci, kaleci antrenörü, gözlemci gibi personeller alabiliyorduk. FM 13'de Futbol Direktörü, 18 yaş altı takıma kondisyoner, fizyoterapist, kaleci antrenörü dışında kulübe baş gözlemci, gençlik gelişim sorumlusu gibi yeni personeller de alabiliyoruz. Futbol direktörü yükümüzü hafifletiyor. Kontratlar, kulübe personel alımları, genç takım oyuncuları, satılık listesindeki oyuncuya takım bulma, altyapı vb konularda görev verebiliyor olmamız oyuna gerçekçilik hissi katmış. Ayrıca diğer personeller lisans sınavlarına girip oyuncular gibi kendilerini geliştirebiliyorlar. Baş gözlemciniz, gözlemcilerden gelen raporları süzüp daha kısa raporlar ile size daha iyi oyuncular sunuyor. Ve yine oyuncular gibi artık ekibi de birbiri ile karşılaştırabiliyoruz. Ekip tavsiyeleri ve yönetim görüşmeleri konusunda fazla bir yenilik yok. Arama çubuğu yukarıda saklanmış durumda. Büyüteç işaretine tıklayıp çok daha hızlı ve geniş arama yapabilmek mümkün.
Basın toplantılarında ciddi yenilik bekliyordum ama en büyük yenilik demeç verirken FM 12'de takımla konuşurken yapabildiğimiz gibi ses tonumuzu (agresif, sakin gibi) ayarlayabilmek olmuş. Onun dışında belli bir noktadan sonra sorular ezber oluyor. FM 13'ün yeni özelliklerinden birisi de liderlik tablosu. Oyundaki bütün modlar, ligler ve kupaların ayrı ayrı yer aldığı biçimde dünyadaki bütün FM 13 oyuncuları ile yarışabileceğiz. Ayrıca online oynama işkencesi de son buluyor. Artık Steam üzerinden online FM oynayabileceğiz.
Eksikliklere gelecek olursak, 3D optimizasyonu tam oturmamış. Düzeltilmesini ümit ediyorum. Attığınız goller bazen ağları delip kaleden çıkabiliyor, kaleciniz ilginç hareketler yapabiliyor. Sakatlık belası da hortlayabiliyor. Taraftar görselliği açısından açıkçası yenilik bekliyordum. (Mesela bayraklar, şovlar gibi) Ama beklediğim anlamda bir yenilik yok. Türkiye'de taraftarlar oturmaktan fazlasını yapıyor :) CM 01/02 efsanesindeki ses atmosferini ne yazık ki bir daha duyamadık. Beta'daki Türkçe dil ve imla hatalarının giderileceğini ve en az 1 tane büyük güncelleme geleceğini düşünürsek sevenlerini gene uykusuz bırakacak bir oyun hazırlanmış. Kariyerler açılsın, uykusuz geceler başlasın.
Football Manager 2013 Beta Ekran Görüntülerini İndirmek İçin Tıklayın
18 Ekim 2012 Perşembe
Sevipte Ölmeyen Var mı?
Türkiye'de izlenebilecek birkaç diziden biri olan Leyla ile Mecnun'dan mükemmel bir parça daha...
bir bildiğin varsa söyle içerinde kalmasın
aklım buhar oldu burda olmaz dersen olmasın
aklın bende kalmasın
bu sende yük olmasın
kalbin burda durmasın
olmasa da olmasın
bir sevdiğin varsa söyle sonra mevzu olmasın
fikrim ziyan oldu burda olmaz dersen olmasın
aklın bende kalmasın
bu sende dert olmasın
kalbin burda durmasın
olmasa da olmasın
içip de var mı ölmeyen dertten
sevip de ölmeyen var mı?
Sıra Geldi Paris Hilton'a...
En güzel kadın yakışır sana
Bu sözümüz Arda Turan'a
Ne ona buna ne de bir başkasına
Sıra geldi Paris Hilton'a
Sıra geldi Paris Hilton'a
17 Ekim 2012 Çarşamba
B'rezil'ya Yolları Kapandı
Şahsen beklentim yoktu ama 3 haneli primden sonra özellikle izlemek istedim Macaristan maçını. Galibiyet primi 150 bin TL civarıydı. Peki (aslında olmayan) marka değerimiz ne kadar? Macaristan maçı öncesi futbolcular 'Romanya maçını unutturmak istiyoruz' demişti. Nitekim başardılar da.
Romanya maçına nazaran sadece ilk 10-15 dakika çok kötü Macaristan karşısında daha ayakta kalan bir Türkiye vardı. Biraz önde basıp, top yapınca Macarlara rahat üstünlük kurduk. Golü de attık ama sonrası gene aynı senaryo oldu. Bütün mevkilerde felakettik.
Genel olarak kötü bir milli takım varken oyuncular üzerinden kulüpçülüğe indirmeye gerek yok. Şu çok açık ki Milli takım bitmiş. İnanç olarak, mental olarak, taktik olarak, kafa olarak bitmiş. 'Yeniden yapılanıyoruz' hikayeleri 2-3 maç sürdü. Daha sonra gene aynı isimleri izledik milli takımda. Milli 'takım' demek de yanlış. Çünkü ortada bir 'takım'dan ziyade, (kaleci hariç) 10 tane aynı renk forma giymiş adam birlikte oynamaya çalışıyor. Oyuncular gibi insanların da inancı kalmadı. Artık o eski milli takım havası yok. Bu çok net. Herkes kutuplaşmış durumda. Kimisi milli takıma sadece İstanbul takımlarından oyuncu alındığından, kimisi hep aynı isimlerin çağrılmasından, kimisi de verilen, vadedilen sözlerin hiçbirini görmediği için eskisi gibi desteklemiyor ki bu çok üzücü.
Sözde gençleştik, yeni nesil milli takım kurduk. Ama nasıl bir gençleşmeyse Hollanda bizden daha genç, Romanya kafa kafaya, Macaristan'da da 10'a yakın 25 yaş altı futbolcu var. Biz ise gerçekten 'adil' kadro kuramadığımız gibi sakatlanan oyuncuların yerine bile doğru seçimleri yapamıyoruz. Sakatlanan oyuncunun yerine alternatif yok çünkü. Sözde gençleşip, ileri gitmemiz gerekirken biz sürekli geriye gidiyoruz. 'Şu kötü ama şu konuda da iyiyiz' diyemiyoruz. Çünkü iyi olan bir şey yok ortada.
Ezber kadro hastalığı dışında bir de gurbetçi hastalığı çıktı. Tamam gurbetçi futbolcu konusu gerçekten önemli ama bunun açgözlülüğünü yapmamak gerek. En basitinden Gökdeniz Karadeniz gibi bir oyuncu varken, bu sezon kendi kulübünde sadece 10 dakika görev almış Mehmet Ekici'nin bugün sahada olmasının mantıklı bir açıklaması yok. Romanya'nın, Macaristan'ın çok mu üst düzey oyuncuları var? Kağıt üzerinde Türkiye değiller. Ama bir sistemleri, planları var ve yüksek motivasyonda iyi oynuyorlar.
Bize artık aç futbolcu gerek. Kazanmayı isteyen, başarıya ve milli takıma aç, kutuplaşan değil kenetleşen, prim için değil ülkesi için oynayan, oynamaktan kaçınmayan oyuncular gerek. Görüldüğü üzere şu an oynayanların çoğunun bir katkısı yok. Daha genç isimleri denemenin bir kötülüğü olmaz. En fazla maç kaybederler abileri gibi. Jenerasyon yakalamak, yakalamaya çalışmak sabır işi ama ortada bir çalışma olmadığı için sabredecek bir şey de yok.
Sahadaki oyun ve kadro seçimi gibi Türk futbolunun geleceği de ezber olmasın. Artık bazı isimlere teşekkür edilip yeni jenerasyon yaratma adına gerçek çalışılmalar başlamalı. Radikal karar almadıkça aynı film dönüp duracak. Sadece seçilen isimler değil, kadro ile beraber zihniyet de değişmeli. Ama gene 2-3 maç için değil.
Mevcut sorunu tespit etmek çok önemli. Abdullah Avcı sorunu tespit ettiğini çözmeye çalıştığını söylüyor ama Türk Milli takımı aksi belirtileri gösteriyor. Sorunu çözme adına somut bir şey görmüyoruz. Kura çekildiği zaman Hollanda'ya efelenip, Macaristan maçı dahil 4 maçta 3 mağlubiyet alınca, üstüne istifa soruları da gelince 'Üzücü mağlubiyet aldık, önümüzdeki maçlara bakacağız' açıklamasından fazlasını görmek istiyor insanlar. 57'de üçüncü golü yiyip, 75'de forveti çiftlemekten daha fazlasını görmek istiyor, rezilliği, 4 maçta 3 mağlubiyet alıp, Macaristan maçı sonrası bu şekilde gülmeyi değil.
Bu zihniyet ile Brezilya işi yattı diyebiliriz. Son 20 yılın en kötü başlangıcı yapıldı. Zamanında Fatih Terim'in aldığı paranın tartışıldığı yerde, Türk futbolunu yönet(emey)en Yıldırım Demirören'e Andorra maçı primini sormak gerek.
16 Ekim 2012 Salı
14 Ekim 2012 Pazar
Felix Baumgartner
Felix Baumgartner, 39 bin metreden serbest atlayarak dünya rekoru kırdı. Olay gibi bu foto da muazzam...
13 Ekim 2012 Cumartesi
Türkiye 0 - Romanya 1 | Brezilya Çok Uzak
Mutlak galibiyet parolası ile çıkılan maçta Romanya'ya karşı tek forvet oynadık. Milli Takım teknik heyetinin ve Abdullah Avcı'nın dilinden düşürmediği ama aslında olmayan 'sistem' ve 'taktik' gibi konular gereği tek forvet oynamamıza rağmen bu sezon Liverpool ile harika işler yapar Nuri Şahin gene yedek başladı. Nuri direkt üzerine sistemi kurabileceğiniz bir oyuncu. Almanya'yı tercih etmiş olsaydı muhtemelen Almanya'nın deplasmanda 6-1'lik İrlanda bozgununda baş rolü oynayanlar arasında olurdu. Almanya, Nuri Şahin, Mesut Özil gibi yetenekler çıkartabilir ama Türkiye bu zihniyet ile çıkartamaz. Bazı soru(n)ların cevabı da burada saklı.
Hatalı kadro seçimi sonrası ezbere oynayan, saha içinde alternatif çözümler sunamayan bir takımımız var uzun süredir. Anadolu'dan kimsenin çağrılmadığı Türkiye'nin rakibinde ise Anadolu'dan Stancu'nun olması da ilginç bir detay oldu. Zaten formsuz olan üstüne bir de sakatlıktan yeni çıkmış Hamit tercihi, Nuri'nin olmaması, Sercan'a o kadar süre sabredilmesi, ısrarla tek forvet oynanması... Türkiye'nin oyunu gibi sorunları da ezber olmaya başladı. Türkiye, Euro 2008'den sonra orta sahada özellikle de kanat bölgesine alternatif kimseyi yetiştiremiyorsa, forvette halan Mevlüt'e kalıyorsa bir şeyler eksik, yanlış demektir. Türkiye liginde yok mu kanatta, forvette oynayabilecek oyuncular? Diğer bir konuda fazla dillendirilmeyen ama çok bariz olan Milli Takım'ın içindeki kutuplaşma. Takımda birlik, beraberlik yok.
İyi kapanan, alan daraltan, fizik olarak ayakta kalan Romanya, Volkan'ın hatasında 1-0 öne geçti ve maçı aynı skorla kazandı. 3-0'da kazanabilirlerdi. Çok ciddi pozisyonlar yakaladılar. Romanya bizi nasıl uyuşturduysa takım olarak zaten ortada bir şey yoktu ama bireysel olarak da ortaya bir şey koyamadık. Üzücü olan, Romanya'nın Türkiye deplasmanına kağıt üzerinde çift forvet çıkması ama Türkiye'nin tek forveti Umut'u 6-7 Romanyalı arasında kaybettirmesi. Tabiri caizse saç-baş yolacağımız, bu nasıl kaçtı? diyebileceğimiz organize pozisyonumuz neredeyse yok. Ayrıca mümkünse 1-2 sene İstanbul'a milli maç verilmesin.
Salı günü Macaristan deplasmanı var. Abdullah avcı puanlama ile ilgili yeni planlar yapadursun, bu zihniyet ve oyun anlayışı ile Brezilya bize çok uzak.
7 Ekim 2012 Pazar
Galatasaray 1 - Eskişehirspor 1 | Muslera Daha Ne Yapsın?
Galatasaray'ın son 3 maçındaki stoperlerine bakalım; Orduspor maçında Cris - Semih, Braga maçında Dany - Semih, Eskişehirspor maçında Cris - Dany. Son 3 maçta da hep farklı ikilileri izledik. Ofansif anlamda nitekim iyi olan ama defansif olarak her an hata yapabilme potansiyeli olan Riera'nın, Hakan Balta'yerine geçmesi de diğer bir değişiklik. Her ne kadar bu maçta tek pozisyon verilse de, defans hattının sürekli değişmesi istenilen düzeyde olunmadığının da bir göstergesi. Sözde Cris Şampiyonlar Ligi için alınmıştı.
4-4-2'de ısrar edilmesi taraftarıyım ama orta sahanız ve ileri ikiliniz 4-4-2'yi kaldıramıyorsa acayip sırıtıyorsunuz. Sezon başından beri halen form tutması beklenen ve son dönemde biraz da laubalileşen Melo, Selçuk'u aşırı derecede etkiliyor. Sanki birisi takım atağa çıkarken Selçuk'a orta saha yayını geçme demiş gibi. Takımı ileriye Selçuk'un çıkarması lazımken, sürekli geride iki stoperin arasına kurulan Selçuk rakiple uğraşmaktan ileride oyun kuramıyor. Melo ise ne geride rakibi karşılayabiliyor ne de ileriye çıkarken yapması gerekenleri yapabiliyor. Kaptırdığı topların peşinden dahi koş(a)mayan bir Melo var. Şu görüntü sonrası iyi ki milyon Eurolar verilip bonservisi alınmadı diyorum.
Braga maçında yaşanan, aslında geçen sezon gibi bu sezonda fazlası ile hissedilen dikine gidebilen, rakibi eksiltebilen, takımı pozisyona sokabilen oyuncu eksikliğini bu maçta da fazlası ile hissetti Galatasaray. Zevksiz, Selçuk'un pozisyonu dışında taraftarların heyecanlanamadığı bir ilk yarı vardı. Orduspor ve Braga gibi Eskişehirspor'da iyi kapanan, ikili mücadelelerde ayakta kalan, rakibine alan vermeyen bir görüntü içinde zaten etkili olamayan orta sahayı iyi karşıladı. Topla istediğiniz kadar fazla oynayın. Eğer doğru kullanamıyorsanız bir önemi yok. Sol kanattan sağ kanada, sağ kanattan sol kanada top çevirmek ve ileriye değilde geriye oynamak dışında Galatasaray'ın daha fazlasını yapması lazım. Rakibi top kaybettiğinde ya da kontra atağa çıktığında bile geri oynamaya çekinmeyen, yavaş hareket eden bir Galatasaray var sahada.
İkinci yarıda Melo'nun çıkıp Amrabat'ın girmesi ile oyunda Galatasaray'da hareketlendi, akabinde de gol geldi. 1-0'dan sonra rakip sahada alan bulundu ama farkı arttıracak, takımı ve taraftarları rahatlatacak gol gelmedi. Boffin'in iyi performansını da yabana atmayalım. Melo'nun yerine Hamit'in geçmesi beklenirken Emre göbeğe geçti ve Selçuk'u daha fazla ileride gördük. Emre, özellikle takım atağa çıkarken sürekli kendi etrafında dönmekten vazgeçmeli.
En pis skor olan 1-0'ın stresi ile geçmeyen dakikalar oynanırken, Eskişehirspor'un kazandığı topla attığı gol trajikomik. 90. dakikada beraberlik golü yemek üzücü ama 3-4 kez art arda müthiş kurtarışlar yapmasına rağmen Galatasaray savunmasından kimsenin Muslera'ya yardıma gelmemesi daha da üzücü. Maç sonu direkt soyunma odasına gitmesi bile Muslera'nın haklı öfkesinin göstergesi. Muslera daha ne yapsın? Braga'nın attığı ilk golde de dönen topta rakibi karşılayan kimse yoktu.
Fatih Terim'in de dediği gibi Galatasaray halen cepten yiyor. Hem oyun olarak hem de puan olarak. Stoper konusunun çözülmesi gerek. Hamit-Selçuk-Melo üçlüsünden halen tam anlamı ile faydalanılamıyor. Benzer tip forvet olan Umut-Burak ikilisi birlikte değil de ayrı ayrı çok daha etkili olur. Elmander'in yokluğunda bu daha da belli oluyor çünkü Elmander gol atmaktan fazlasını yapıyordu. Oyuncu tercihleri de, takım da henüz tam anlamı ile oturmadı. Sadece ikinci yarıda Amrabat oyuna girdikten sonra belli bir süre istediği gibi oynayabilen ama girdiği poziyonları değerlendiremeyen Galatasaray için belki de Milli takım arası tam zamanında geldi.
3 Ekim 2012 Çarşamba
Galatasaray 0 - Braga 2
Orduspor maçının kaybedilmesini 'hayırlı mağlubiyet' olarak lanse etmemizin sebebi, takımın ayaklarının yere basması, kritik Braga maçı öncesi daha fazla konsantrasyon sağlanabilmesiydi. 'Ayakların yere basması' ve 'konsantrasyon' için mağlubiyet şart değil ama ne yazık ki Türk takımları bu tarz durumlarda daha iyi reaksiyon gösteriyor. Ama Galatasaray o reaksiyonu Braga karşısında gösteremedi.
Manchester United maçı sonrası, özellikle Türk medyasında yazılanlardan sonra biraz fazla 'gaz'a gelindi. 6 yılın hasreti de söz konusuydu. Şampiyonlar Ligi'nde en önemli hususlardan birisi de, takım olarak topu en hızlı ve doğru şekilde rakip ceza sahasına götürebilmek. Galatasaray bunu bariz şekilde gerçekleştiremedi. Selçuk-Melo ikilisinin formsuzluğu, Selçuk'un geçen seneye göre geriye daha çok yaslanıp ileriye çıkmaması, Hamit'in yokluğu derken varlık gösteremeyen göbeği kanatlarda rahatlatamadı. Melo halen hazır değil. Geçen seneki 'ısıran' Melo'dan eser yok. Bu Selçuk'u da etkiliyor. Emre ve Amrabat'tan takımı ileriye taşıması, atağa kaldırması, birebirde etkili olması bekleniliyor ama bu sayılanların hiçbirini yapamadılar. İyi kapanan ve alan bırakmayan Braga'ya karşı sürekli yan pas-geri pas gevelemeleri sonuç vermeyince doldur-boşalt denendi ama o da çare olmadı. Ara pası, duvar pası, tek top, bindirme... Galatasaray bunları gerçek anlamda yapamayınca maçın genelinde %60'ın üzerinde topa sahip olmasının da bir önemi kalmadı.
Forvetleri iyi besleyememek ciddi bir problem. Takım halinde iyi kapanan bir ekibe karşı oynayan forvetlerinize doldur-boşalttan fazlasını vermek zorundasınız. Ama bu gene de Burak'ın gereksiz topun üzerinden atlamalarını ve son pas-son vuruş tercihlerinde hatalar yaptığı gerçeğini değiştirmiyor. Sol bek 'hastalığı' Galatasaray için yeni değil. İlacı iki sezondur alınmadı ve hastalık ilerliyor. Riera ile 'geçici' çare bulunmaya çalışmak hata. Riera'ya da fazla kızamıyorsunuz. Sonuçta devşirme oynuyor. Savunmada etkili değil, markajları yapamıyor, adam kaçırıyor ama hiç değilse bindirmelerde Hakan'dan daha iyi olması temennisi ile oynatılıyor. Nispeten ileride etkili ama yeterli değil. Semih'de Galatasaray gibi halen Ujfalusi'yi arıyor. Ujfalusi saha içinde Semih'e çok yardım ediyordu ve Semih'in o 'yardımlara' halen fazlası ile ihtiyacı var. Eboue, önünde oynayan oyuncu ile anlaşamayınca bariz şekilde aksıyor.
Elmander'in öneminin tekrar açığa çıktığı maçlardan birisi oldu. Elmander topla hareketlenebilen, peşine rakip savunma oyuncusu takabilen, partnerine alan açabilen tarzda bir forvet. Burak-Umut ikilisinin bu tarz özellikleri pek yok. Aynı tarzda iki oyuncu bütün Braga savunması karşısında çok sönük kaldı. Bu yüzden Elmander forvete yazılacak ilk isim.
Galatasaray, Şampiyonlar Ligi'nde üçüncü maçta evinde Cluj ile oynayacak. Braga'dan çok daha tehlikeli bir takım. İyi kontraya çıkıyorlar. O maçtan da 3 puan alınmazsa, Avrupa Ligi'de büyük oranda tehlikeye girer.
Bu muhteşem koreografide emeği geçenlere de teşekkürler.
Yemedi mi Cüneyt?
- Avrupa'da olsa adamın futbol hayatını bitirirler...
Oldu işte Avrupa'da hani? Cüneyt Çakır, Fenerbahçe maçında Engin'e kırmızı göstermiş, akabinde Engin 11 maç ceza almıştı.
Dün oynanan Benfica - Barcelona maçında sarı kartı bulunan Fabregas, Cüneyt Çakır'a fiziksel müdahalede bulunup sırtından çekiyor ama Cüney Çakır Fabregas'ı atAmıyor. Bu olay Cüneyt Çakır'ın Türkiye'de farklı, Avrupa'da farklı kararlar verdiğinin ispatıdır.
Etiketler:
Barcelona,
Benfica,
Cesc Fabregas,
Cüneyt Çakır,
Engin Baytar
1 Ekim 2012 Pazartesi
Alex Böyle Ayrılmamalıydı
Son dönemde ayyuka çıkan Alex-Aykut Kocaman olaylarında film koptu ve Alex önce kadro dışı bırakıldı, Aziz Yıldırım ile görüştükten sonra da sözleşmesi feshedildi. Bu konu ile ilgili Fenerbahçeli arkadaşların yazacağı, konuşacağı çok şey vardır mutlaka ama ben de bir şeyler karalamak istedim.
O denli çabuk gelişti ki olaylar kimse pek inanamadı. Anlatırken yorulduğunuz, 8 yılda gerçekleştirdiği istatistikleri bir yana, efendiliği ve adamlığı ile de taraflı tarafsız herkesin beğenisini kazanan bir futbolcuydu. Nasıl ki Galatasaray için Metin Oktay, Hakan Şükür, Hagi, Bülent Korkmaz 'bayrak adam'sa, efsaneyse, Fenerbahçe için de Alex 'bayram adam'dı, efsaneydi. İnsanlar futbolu kulüp başkanları ya da teknik direktörler için seyretmez. Kulübü, kulüp yapan değerler için seyrederler, takip ederler, peşinden giderler. Alex onlardan birisiydi. Kulüpler başkanların değil taraftarların olmalı. 'Keyfe keder' böyle bir oyuncu bir kalemde silinmemeliydi. Daha birkaç gün önce heykeli açılan, gözyaşları içinde konuşma yapan Alex'i bu şekilde göndermek bir takıma, bir hocaya, bir camiaya değil, futbolun kendisine yakışmadı. Bu aslında Türk futbolunda görmeye alıştığımız bir görüntü. Umarım son bulur.
Alex efsane midir, değil midir tartışıladursun, ben Alex'i hep iyi hatırlayacağım... Özellikle de bu foto ile...
O denli çabuk gelişti ki olaylar kimse pek inanamadı. Anlatırken yorulduğunuz, 8 yılda gerçekleştirdiği istatistikleri bir yana, efendiliği ve adamlığı ile de taraflı tarafsız herkesin beğenisini kazanan bir futbolcuydu. Nasıl ki Galatasaray için Metin Oktay, Hakan Şükür, Hagi, Bülent Korkmaz 'bayrak adam'sa, efsaneyse, Fenerbahçe için de Alex 'bayram adam'dı, efsaneydi. İnsanlar futbolu kulüp başkanları ya da teknik direktörler için seyretmez. Kulübü, kulüp yapan değerler için seyrederler, takip ederler, peşinden giderler. Alex onlardan birisiydi. Kulüpler başkanların değil taraftarların olmalı. 'Keyfe keder' böyle bir oyuncu bir kalemde silinmemeliydi. Daha birkaç gün önce heykeli açılan, gözyaşları içinde konuşma yapan Alex'i bu şekilde göndermek bir takıma, bir hocaya, bir camiaya değil, futbolun kendisine yakışmadı. Bu aslında Türk futbolunda görmeye alıştığımız bir görüntü. Umarım son bulur.
Alex efsane midir, değil midir tartışıladursun, ben Alex'i hep iyi hatırlayacağım... Özellikle de bu foto ile...
Etiketler:
Alex De Souza,
Aykut Kocaman,
Aziz Yıldırım,
Fenerbahçe
Nuri Liverpool'a Çok Yakıştı
Yaşadığı sakatlık sonucu Real Madrid'de fazla şans bulamayan Nuri ve Liverpool'a kiralanan Nuri Şahin müthiş başladı. Liverpool ile çıktığı 4 maçta 3 gol 3 asist ile oynayan Nuri göğsümüzü kabartıyor. Liverpool O'na çok yakıştı. Umarım daha iyisini yapar.
Shabani Nonda Futbolu Bıraktı
2010 yılında Galatasaray'dan ayrıldığından beri pek ortalarda gözükmeyen Shabani Nonda futbolu bıraktığını açıklamış. Ayrıldığı dönemden sonra ciddi bir santrafor eksikliği yaşamıştık. O da Galatasaray'dan ayrıldıktan sonra kendine takım bulamamış ve 35 yaşında futbolu bıraktığını açıkladı. Son dönemde Galatasaray'a gelen en sempatik, en iyi oyunculardan birisiydi. Özellikle Fenerbahçe'ye attığı gol unutulmayacak.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)