17 Ekim 2012 Çarşamba

B'rezil'ya Yolları Kapandı




Şahsen beklentim yoktu ama 3 haneli primden sonra özellikle izlemek istedim Macaristan maçını. Galibiyet primi 150 bin TL civarıydı. Peki (aslında olmayan) marka değerimiz ne kadar? Macaristan maçı öncesi futbolcular 'Romanya maçını unutturmak istiyoruz' demişti. Nitekim başardılar da.

Romanya maçına nazaran sadece ilk 10-15 dakika çok kötü Macaristan karşısında daha ayakta kalan bir Türkiye vardı. Biraz önde basıp, top yapınca Macarlara rahat üstünlük kurduk. Golü de attık ama sonrası gene aynı senaryo oldu. Bütün mevkilerde felakettik. 

Genel olarak kötü bir milli takım varken oyuncular üzerinden kulüpçülüğe indirmeye gerek yok. Şu çok açık ki Milli takım bitmiş. İnanç olarak, mental olarak, taktik olarak, kafa olarak bitmiş. 'Yeniden yapılanıyoruz' hikayeleri 2-3 maç sürdü. Daha sonra gene aynı isimleri izledik milli takımda. Milli 'takım' demek de yanlış. Çünkü ortada bir 'takım'dan ziyade, (kaleci hariç) 10 tane aynı renk forma giymiş adam birlikte oynamaya çalışıyor. Oyuncular gibi insanların da inancı kalmadı. Artık o eski milli takım havası yok. Bu çok net. Herkes kutuplaşmış durumda. Kimisi milli takıma sadece İstanbul takımlarından oyuncu alındığından, kimisi hep aynı isimlerin çağrılmasından, kimisi de verilen, vadedilen sözlerin hiçbirini görmediği için eskisi gibi desteklemiyor ki bu çok üzücü.

Sözde gençleştik, yeni nesil milli takım kurduk. Ama nasıl bir gençleşmeyse Hollanda bizden daha genç, Romanya kafa kafaya, Macaristan'da da 10'a yakın 25 yaş altı futbolcu var. Biz ise gerçekten 'adil' kadro kuramadığımız gibi sakatlanan oyuncuların yerine bile doğru seçimleri yapamıyoruz. Sakatlanan oyuncunun yerine alternatif yok çünkü. Sözde gençleşip, ileri gitmemiz gerekirken biz sürekli geriye gidiyoruz. 'Şu kötü ama şu konuda da iyiyiz' diyemiyoruz. Çünkü iyi olan bir şey yok ortada.

Ezber kadro hastalığı dışında bir de gurbetçi hastalığı çıktı. Tamam gurbetçi futbolcu konusu gerçekten önemli ama bunun açgözlülüğünü yapmamak gerek. En basitinden Gökdeniz Karadeniz gibi bir oyuncu varken, bu sezon kendi kulübünde sadece 10 dakika görev almış Mehmet Ekici'nin bugün sahada olmasının mantıklı bir açıklaması yok. Romanya'nın, Macaristan'ın çok mu üst düzey oyuncuları var? Kağıt üzerinde Türkiye değiller. Ama bir sistemleri, planları var ve yüksek motivasyonda iyi oynuyorlar. 

Bize artık aç futbolcu gerek. Kazanmayı isteyen, başarıya ve milli takıma aç, kutuplaşan değil kenetleşen, prim için değil ülkesi için oynayan, oynamaktan kaçınmayan oyuncular gerek. Görüldüğü üzere şu an oynayanların çoğunun bir katkısı yok. Daha genç isimleri denemenin bir kötülüğü olmaz. En fazla maç kaybederler abileri gibi. Jenerasyon yakalamak, yakalamaya çalışmak sabır işi ama ortada bir çalışma olmadığı için sabredecek bir şey de yok.

Sahadaki oyun ve kadro seçimi gibi Türk futbolunun geleceği de ezber olmasın. Artık bazı isimlere teşekkür edilip yeni jenerasyon yaratma adına gerçek çalışılmalar başlamalı. Radikal karar almadıkça aynı film dönüp duracak. Sadece seçilen isimler değil, kadro ile beraber zihniyet de değişmeli.  Ama gene 2-3 maç için değil. 

Mevcut sorunu tespit etmek çok önemli. Abdullah Avcı sorunu tespit ettiğini çözmeye çalıştığını söylüyor ama Türk Milli takımı aksi belirtileri gösteriyor. Sorunu çözme adına somut bir şey görmüyoruz. Kura çekildiği zaman Hollanda'ya efelenip, Macaristan maçı dahil 4 maçta 3 mağlubiyet alınca, üstüne istifa soruları da gelince 'Üzücü mağlubiyet aldık, önümüzdeki maçlara bakacağız' açıklamasından fazlasını görmek istiyor insanlar.  57'de üçüncü golü yiyip, 75'de forveti çiftlemekten daha fazlasını görmek istiyor, rezilliği, 4 maçta 3 mağlubiyet alıp, Macaristan maçı sonrası bu şekilde gülmeyi değil.




Bu zihniyet ile Brezilya işi yattı diyebiliriz. Son 20 yılın en kötü başlangıcı yapıldı. Zamanında Fatih Terim'in aldığı paranın tartışıldığı yerde, Türk futbolunu yönet(emey)en Yıldırım Demirören'e Andorra maçı primini sormak gerek. 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

Beğen