30 Ekim 2011 Pazar

Karıncaezmez Şevki





10 Ekim 1965 tarihli Milliyet gazetesinde Galatasaray’ın ilk fanatik taraftarı olarak tarihe geçen Karıncaezmez Şevki’ye (Şevket Güney) 18 yıllık eşi Mediha Güney’in açtığı boşanma davasının haberi var. Buna göre Mediha Hanım kocasının Galatasaray yüzünden çocuklarıyla ilgilenmediği gerekçesiyle boşanmak istemiş. Mahkemeye sarı-kırmızı tuhaf bir kıyafetle gelen Karıncaezmez ise davanın reddedilmesini istemiş. Haberin sonunda Karıncaezmez’in “Maddi durumumun kötü olduğu doğrudur. Beni bu hale düşüren Galatasaray’a olan aşkımdır. Bu aşk beni maddeten yıkıyor. Fakat manen ben bir milyonerim” dediği de yazıyor.




Kayserispor 0 - Galatasaray 2 | Elmander Farkı









Gaziantepspor maçındaki hakem felaketinden sonra Sabri, Servet, Kazım, Baros, Gökhan, Engin gibi önemli eksikler ile zaten zor olan Kayserispor deplasmanı daha da zor bir hale geliyordu gözlerde. İmparator'un  defansın sağında Eboue, solda Çağlar, göbekte Ujfalusi, Hakan Balta ikilisi ile başlayacağını bekliyorduk ama yanıldık. Sağda Eboue, solda Hakan, göbekte Semih ve Ujfalusi ikilisi ile başladık maça. Semih'te Ayhan gibi ilk kez ilk 11'deydi. Önlerinde Ayhan, Melo,Yekta, Selçuk, Riera ve Elmander 11'i ile başladık. İzleyenler gibi Kayserili oyuncularda şaşırdı. Çok iyi pres yapıp önde basarak başladı Galatasaray maça. Ayhan, Melo, Yekta, Selçuk orta sahasının sert presi topun Galatasaray'da kalmasına, Kayserispor'un çıkamamasına neden oldu. Pres sonucu kazanılan topları halen iyi değerlendiremiyoruz. Maça 40 derece ateşle ve iğne ile çıkan Elmander'in presi ve sol kanattaki Riera ile olan uyumu olması gerektiği gibiydi. Pres ve ikili mücadeleler nedeni ile oyun fazlası ile durdu maçta. Kazım'ın eksikliğinde aynı uyumu sağ kanatta göremedik. Eboue'nin bindirmeleleri sınırlı kaldı. Zaten yapısı gereği Eboue'den yaratıcılık, topu alıp 3-4 kişiyiz çalımlayıp gol yapması beklenmesi hata. Sağ bekte Sabri gibi hızından ve bindirmelerinden yararlanılmalı. Orta alanda Yekta gezin roldeydi. Sürpriz şekilde sürekli kanat değiştirerek içeriyi zorladı. Üzücü olan ilk yarının sonlarına doğru sakatlanmasıydı. İlk kontrollerde Yekta'nın sol çapraz bağlarının koptuğu ve 4-5 ay kadar sahalardan uzak kalacağı açıklandı. Umarım daha erken dönebilir. Orta saha için iyi bir alternatif. Semih iyi bir maç çıkarttı yalnız ilk yarıda bir pozisyonda Ambarat'ın tek başına bütün defansı geçip şut çekmesine izin verilmesi sıkıntı yarattı. Zaten Kayserispor'un ofansif anlamda en önemli futbolcusu Ambarat'tı. Çoğu pozisyonda topu kaptırmaması, driblingleri iyiydi. Topla kontrolü, tekniği iyi bir oyuncu. 


Rakip yarı sahasında faulden kazanılan pozisyonda Riera'nın güzel ortasına Elmander'in dokunmasıyla öne geçtik. Elmander bu sezon deplasmandaki ilk golünü attı. Uzun bir aradan sonra ilk 11 başlayan Ayhan maçta en çok koşan oyunculardandı. İyi bir performans gösterdi. Özellikle ilk yarıdaki performansı ile BAM dönemindeki kötü hatıraları bir nebze sildi. Ne zaman Yekta sakatlanıp çıktı, yerine Aydın oyuna girdi her şey değişti maçta. Oyunun kontolü Galatasaray'dayken ve orta alanda basıp topa hükmediyorken bu kontrol Kayserispor'a verildi. Topu ve kontrolü alan Kayserispor tehlikeli ataklar yaptı. Kayserispor'un forvetinde Ömer değilde, daha iyi bir oyuncu olsa Kayserispor kurduğu baskı sonucu golü de bulabilirdi. Ujfalusi'nin içeriye doldurduğu pozisyonda, topu takip eden Elmander'in baskısı ve Eren'in asisti ile Selçuk farkı 2'ye çıkardı. Tam zamanında geldi 2. gol. Oyunun gidişatına göre bireysel hatadan atabilirdik, nitekim öyle oldu. Tüm bunlar olurken Aydın'ın maçı tribünden ya da televizyondan izleyenlerden bir farkı yoktu. 45 dakika boyunca kendisini 1-2 kere görebildik. Oyuna katkısı kesinlikle 0 ve ciddi motivasyon problemi var. Ona verilen şans hiçbir futbolcuya verilmemiştir heralde bu ülkede. Gönderilicekler listesinde ilk sırada olmalı. Umarım Aydın'ı izlemek zorunda kalmayız. Oysa bugün ilk 11 başlayan Semih hiç ama hiç sırıtmadı defansın göbeğinde. İlk kez 11 başlayacak genç bir oyuncu için hata yapma potansiyeli en yüksek 2 mevkiden birinde görev yaptı üstelik deplasmanda. 2-0 Galatasaray'ın üstünlüğü ile sona eren maçta göze çarpanlar Galatasaray'ın istekli, hırslı ve pozitif anlamda futbol oynaması, oynamak istemesiydi. Bunun en güzel örneği de, 40 derece ateş ve iğnenin bile Elmander'i durduramamasıydı. Belki dünyanın en iyi bitiricisi ve forveti değil ama müthiş savaşı ve hiçbir zaman pes etmemesi takdire şayan. 

29 Ekim 2011 Cumartesi

Fikstür Rezaleti







Süper Toto Süper Lig'de ilk devre programı açıklandı.


Sezon başı play-off uygulamasından daha saçma şeyler olur mu diye düşünüyordum ama TFF hiç şaşırtmıyor. Sezon başından beri saçma sapan kararlar alıp, kadın ve çocukları maçlara alarak bu saçmalıkları örtbas etmeye çalışan TFF'nin 'derbilerde rakip taraftar alınmayacak' kararından sonra saçmalıkları devam ediyor. Her ne kadar derbilerde rakip taraftar alınmayacağı yasağı son anda kalksa da uygulamalar bitmiyor. Süper Toto Süper Lig'in ilk devre programı açıklandı. Galatasaray - Fenerbahçe maçı 7 Aralık 2011 Çarşamba günü oynanacak. 7 Aralık'ta ne olabilir ? İlk bakışta Beşiktaş - Fenerbahçe maçı gibi hafta arası oynanacağı göze çarpıyor. Derbinin hafta arası oynanacağından çok daha önemli bir konu var. 7 Aralık Çarşamba günü Galatasaray - Fenerbahçe maçı dışında, Galatasaray - Siena ve Galatasaray - ZVVZ USK(Kadın Basket) maçları da var. Üstüne yetmezmiş gibi Lille - Trabzonspor Şampiyonlar Ligi karşılaşması da oynanacak aynı gün. Bu kadar saçma, bu kadar anlamsız bir uygulama olamaz. Bu arada derbi dediğin hafta sonu oynanır.

Cumhuriyetimizin 88. Yılı Kutlu Olsun



''Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır. Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.''

Mustafa kemal ATATÜRK  

28 Ekim 2011 Cuma

Beşiktaş - Fenerbahçe




Dün akşam oynanan Beşiktaş - Fenerbahçe derbisi şüphesiz son yıllarda izlediğimiz en güzel derbiydi. Derbide herşey vardı neredeyse. Maça deplasman taraftarı alınmayacağı açıklandıktan sonra yapılan baskılar işe yaramış olacak ki karar değişti ve Fenerbahçeli taraftarların maça gidebileceği açıklandı.


Maça girişte sıkıntı yaşayan Fenerbahçeli taraftarların isyan edip müze kapısını kırıp sahaya girmesi gecenin en ilginç anlarından birisiydi. Turnikelerin bozulduğu hatta bazı Fenerbahçelilerin maça Shakhtar ve Galatasaray maçı biletleri ile girmeye çalıştığı söylendi.Simao'nun attığı harika gol ile tekrar futbola döndük. Heralde Simao'nun attığı yerden 8 lira falan yazar taksi. Golden sonra iki takımın karşılıklı atakları ile devam eden maçta Fenerbahçe baskısını arttırdı. İkinci yarıda, ilk yarıdaki gibi güzel futbol ve iyi mücadele vardı. Alex'in golüne, Quaresma'nın ortasında sakatlıktan yeni çıkan Almeida cevap verdi ve tekrar öne geçti Beşiktaş. İki tarafa da gidip gelen maça son noktayı İBB maçında attığı gole benzer bir gol atan Baroni nokta koydu. Caner gecenin oyuncularındandı. Çok iyi performans gösterdi. Quaresma'nın bu kadar kötü oynamaya hakkı yok.  İki kalecide çok kritik kurtarışlar yaptı. Direkten dönen, çizgiden çıkarılan toplar oldu. Galatasaray - Gaziantepspor maçındaki hakem rezaletinden sonra, Fırat Aydınus'un yönetimini gerçekten beğendim. Tribünler iyiydi.  Maç sonuna doğru Beşiktaşlı taraftarların Van'daki depremzedeler için atkılarını sahaya atmaları ise güzel bir jestti.


Böyle güzel derbiler izlemeyi özlemişiz.


Bu arada oldum olası vapur ile deplasman yapmaya hasta olmuşumdur.

27 Ekim 2011 Perşembe

Sahanıza Geçin de Başlayalım Hocam!









Manşet olarak yazdığım Metin Tekin'in anısını futbol ile ilgili olan herkesin az çok bildiğini düşünüyorum. Galatasaray - Gaziantep maçında da benzer versiyonu izledik. Bu maç ile ilgili Engin'in orta sahadaki önemi, Sabri'nin harika asisti ve hırsı, Elmander'in tek başına savaşından daha çok hakemden bahsedeceğim. Bahsedilmeyecek gibide değil zaten. Maçın hakemi Abdullah Yılmaz adeta ''Maç nasıl kötü yönetilir?'', ''Bir maç nasıl katledilir?'' dersi verdi. Türkiye'de son yaşananlara rağmen aslında iyi başlamıştı Galatasaray Gaziantepspor maçına. Melo'nun mükemmel ara pasında Kazım'ın inatçılığı ve asisti sayesinde Selçuk ile öne geçti Galatasaray. Ama bu sevinç kısa sürdü. Gol pozisyonun da sakatlanan Kazım'ın yerine, geldiğinden beri pek kendi mevkisinde oynayamayan, akabinde istenilen performansı gösteremeyen Eboue oyuna dahil oldu. Bu dakikadan sonra Galatasaray'ın baskısı azaldı. Bir pozisyonda bileği dönüp sakatlanan Gökhan Zan oyundan çıktığında, henüz oyuncu değişikliği gerçekleşmeden Gaziantepspor'un beraberlik golü geldi. Golü atan Muhammet, son dönemde adından söz ettiren genç bir yetenek. Kendini yere atma ve hakemi kandırmaya yönelik konularda da gayet yetenekli bir arkadaş. Bu golün şoku atlatılamadan Bekir Ozan'ın şutunda direkte patlayan topu kontrol eden Popov, jeneriklik bir gol ile öne geçirdi Gaziantepspor'u. Maçı katleden hakem bu kadar şok size az gelir dedi ve Gökhan Zan'ın yerine oyuna giren Servet'i oyundan attı. Her ne kadar Servet yanlış pozisyonda almış olsa, kesinlikle yanlış karar. Neden kırmızı kart verildiğini pek çok kişi anlamadı. 
Eğer ki bariz gol şansı nedeni ile verildiyse kırmızı kart, hakem seminerlerinde ''Hatalı kart nasıl çıkar?'' dersinde gösterilebilir. 


Galatasaray soyunma odasına 2-1 yenik, 2 sakat, 2 zorunlu değişiklik yapıp, 1 kişi eksik gitti. İkinci yarıda 1 kişi eksik olmasına rağmen, yenilgiyi kabul etmeyen, hırslı bir Galatasaray vardı. Karşılıklı ataklarla geçen devrede, gene Galatasaray aleyhine çalınan saçma bir faul sonrası, Sabri'ye çıkan kartla hakemin görevi devam ediyordu. Ardından Sabri'nin mükemmel asisti, Elmander'in golü ile maça bir kez daha denge geldi. Sabri'nin topu gögsü ile kontrol edişi, 3 kişi arasından sıyrılışı ve Elmander'e pası gerçekten klastı. Beraberlik golünden sonra, taraftarının da desteği ile galibiyet golünü isteyen Galatasaray, arkada çok boş alan bıraktı. Orhan'ın boş kaleye uzaktan vuruşu ile öne geçti Gaziantepspor. Akabinde Türk futbolu ve Türk hakemliği için utanç verici bir kırmızı kart çıktı. Yaptığı pres sonrası, kazandığı topla gol aramak isterken durdurulan Sabri, bir çok Galatasaraylı gibi isyan edip yerleri dövünce ikinci sarı karttan atıldı ve 9 kişi kaldı Galatasaray. Muslera'nın ikramını geri çevirmeyen Cenk, skoru belirledi. Son 1 ayda yediği toplam golü, 1 maçta yedi Galatasaray.




Öncelikle şunu söylemek istiyorumki, direkt Gaziantepspor bahsettiğim/bahsedeceğim hakem hataları ile maçı kazandı demek istemiyorum. Elbette onlarda emek verdiler. Ama kesinlikle hakem hataları kazanmalarına etki etti. Sezon başından beri elinden geldiğince pozitif anlamda futbol oynamaya çalışan Galatasaray, sürekli hakem hatalarına mağruz bırakıldı. Hakem hatası 1 hafta olur, 2 hafta olur sizde, 'futbol bu olur arada' dersiniz. Ama bu hatalar her hafta tekrarlanıyorsa orada bir sorun var demektir. Maç sonrası Ali Dürüst'ün de söylediği gibi, Galatasaray daha çok 3 puan kaybeder 
ancak futbolu bu şekilde çirkinleştirmeye kimsenin hakkı yok. Bu denli göz göre göre emekleri çalmaya kimsenin hakkı yok. Sahada adeta tiyatro vardı.Siz istediğiniz oyuncuyu transfer edin, istediğiniz teknik direktör ile anlaşın, istediğiniz kadar iyi oynamaya çalışın bunların bir önemi yok. Çünkü, bir şekilde durduruluyorsunuz. Bu kadar ciddi yatırımlar yapılan, bu denli önemli bir sektör olan futbolun heyecanının çalınmasına göz yumuluyor. 




Galatasaray'da son yıllarda özellikle saha içinde ve takımın genelinde eksik olan en önemli faktörler; özgüven, kazanma hırsı eksikliği ve yenilgiye karşı direnç gösterememeydi. Ama yavaş yavaş bunların hepsini geri kazandığımızı ve gerçek kimliğimize büründüğümüzü görmek çok güzel. Melo'nun yüz ifadesi, Elmander'in sürekli savaşması, Sabri'nin isyanı, hakem bir karar verdiği zaman bütün takımın tepki koyması (Servet'in kırmızı kartında Engin) bunlar Galatasaray'da özlediğimiz, görmek istediğimiz özellikler. Aynı zamanda Fatih Terim'in de özellikleri diyebiliriz. Bu maçı kaybetmiş olabiliriz belki ama bu özellikleri tekrar kazanmaya başladığımız bir gerçek ve bu özellikler 3 puandan çok daha değerli. Bu özellikleri kazandığınızda, yani bir futbol kimliğiniz olduğu zaman gerçek anlamda bir takım, gerçek anlamda kazanan oluyorsunuz zaten. Kısacası, galiptir bu yolda mağlup


Zeminin durumu bahsedilmeyecek gibi değil. Zaten yoğun olan lig temposu üstüne birde Milli maçlar eklenince saha zemini halen berbat durumda ve yaklaşık 2 hafta sonra bu zeminde Türk futbol tarihi açısından hayati bir maç oynanacak.

22 Ekim 2011 Cumartesi

Acımız Kalbimizde





Millet olarak zor günler geçirdiğimiz şu dönemde açıkçası insanın pek futbol konuşası gelmiyor. Bir kez daha ölen şehitlerimize Allah'tan rahmet, yakınlara sabır ve baş sağlığı diliyorum.


Maça gelecek olursak, Engin ve Kazım'ın eksikliğinde Fatih Terim Aydın sürprizi ile çıktı maça. Aydın 2006'da attığı gole lanet ettiriyor, Galatasaray forması ile bu son maçı olur umarım dedirtiyor artık. Bir insan yeteneğine ve kendine bu denli ihanet edemez. Takım olarak iyi değildi Galatasaray ama Aydın hiç sahada yoktu. Türkiye'de alıştığımız üzere Antalyaspor oynamak değilde, oynatmamak adına çıkmıştı maça. Henüz tam olarak hazır olmamasına rağmen, Selçuk ile uyumu ön planda olan ve orta sahada çok iyi işler yapan Engin'i fazlası ile aradık. Sezon başından beri eksikliğini hissettiğimiz 'oyun kurucu' - 'yaratıcı oyuncu' eksikliğinin hat safhada olduğu maçta, Kazım'ın da yokluğu eklenince Galatasaray maçı 2-3 pozisyon ile bitirdi. Kapanan, alan daraltan takımlara karşı kilidi açabilmek önemli bir meziyettir ama Galatasaray bu kilidi açamadı. Defansif anlamda  rakibe ciddi gol pozisyonu verilmemesi tabii ki önemli ama ofansif anlamda bu denli etkisiz kalmak halen takımdaki en önemli problemlerden birisi. Birde üstüne özellikle ilk yarıda hakemlerin ilginç kararları da eklenince içinden çıkılmaz bir hal aldı maç. İlk yarıda önemli 2-3 atak kesildi, kart çıkması gereken çoğu pozisyonda faul bile çalınmadı. Korner atışında, Melo'yu kündeye getirip yere indiren Musa'nın pozisyonunu da unutmamak gerek. Hakem'in arkasına sığınmak doğru değil ama hatalarda görmezden gelinmeyecek gibi değil. İlk yarı sakatlanarak oyundan çıkan Baros'un sağ dizinde zorlanma tespit edildiği, Gaziantep maçında oynayıp oynayamayacağı pazartesi günü belli olacağı açıklandı. Baros'un çıkması, Sercan'ın girmesi ile bir ara çift forvet gibi oynadık ama pozisyon yaratamadıktan sonra 2 forvetle oynamanızın bir anlamı kalmıyor. 


Eboue'nin iyi niyetli olduğundan şüphe yok ama kendi mevkisinde oynamadığı zaman pek verim alınamayacağını bir kez daha gösterdi. Riera yetenekli ama halen hazır değil. Ne yapması gerektiğini biliyor, çekinmiyor, deniyor ama artık hazır olma zamanı geldi. Kalesinde en tehlikeli pozisyonu maçın son dakikasında gören Muslera, kalitesine yakışır bir kurtarış yaptı. Bu arada Deniz Barış iyi bir futbolcu olmadığı gibi, iyi bir tiyatrocu da değil.

18 Ekim 2011 Salı

Günlerden Galatasaray







Engelsiz Aslanlar'ın dünya şampiyonu olduğu, üstüne kadın basketbolda Fenerbahçe'yi yenip Cumhurbaşkanlığı Kupası'nı kazandığımız günde Lig'in önemli takımlarından Bursaspor ile önemli bir maç vardı. Bursaspor maçında Galatasaray, gece ile gündüz gibiydi. Hava buz gibi olmasına rağmen 35 bin taraftar önünde Bursaspor'un pozisyonu ile başlayan maçta ilk yarı etkili olan taraf Galatasaray'dı. Basan, pres yapan, topla daha çok oynayan, oynamak isteyen taraftı. Gerçi 2 Milli maç oynanan Arena'da zemin rezalet durumdaydı. O zeminde değil futbol oynamak, yürümek bile zordu. İlk yarıda ayakta kalabilen takım Galatasaray'dı. Baskı sonuç getirdi, geldiği günden bu yana futbol oynamak istediği çok belli olan Engin Baytar, Bursaspor defansını karşı tek başına yararak Elmander'e harika bir asist yaptı. Engin'in çalışma azmi ve hırsı takdire şayan ama ne yazık ki maçta sakatlandığı için 2 hafta oynayamayacak. Galatasaray'ın baskısı hakemleri rahatsız etmiş olacak ki, Kazım'ın atağı kesildi üstüne Eboue'nin net penaltısı verilmedi ve 2-0, 3-0 bitebilecek devre 1-0 Galatasaray'ın üstünlüğü ile sona erdi. 


2. yarıda, ilk yarının aksine daha kötü bir Galatasaray vardı. Daha agresif ve risk alarak oynayan Bursaspor'a karşı 1-0'ı koruma içgüdüsü ağır bastı. Kazım gibi Engin'in de sakatlanıp yerini eski Bursasporlu Sercan'a bırakmasının payı vardı tabii. Bursaspor yüklendikçe golün geleceği barizdi çünkü, Galatasaray izlemekle yetiniyordu. Sercan için ilginç bir maçtı ve kesinlikle ''ilginç'' şeyler oldu. Durum 1-0 iken ceza sahasında yatan bir Galatasaraylı oyuncu vardı, top oyundaydı ve Bursaspor pres yapıyordu. Sercan, sol kanatta topu uzaklaştırmak için taç yerine kornere attı. Bu kornerde de ön direğe hareketlenen Serdar skora eşitliği getirdi. Lig'in başından beri duran toplardan kendine ciddi katkı sağlayan Galatasaray, bu sefer silahı ile vuruldu bir nevii. Golü yedikten sonra, fazlası ile etkisiz olan Riera'nın yerine oyuna giren Baros, Samsunspor maçındaki gibi Sercan'ın sihirli topuk pasıyla başlayan tek toplarda Elmander'in pasında topu ağlara göndererek skoru belirledi. Golden sonra takımın ve yedek kulübesinin sevinci görülmeye değerdi. Özellikle de içimizden biri olan Hasan Şaş'ın. Baros, kariyerindeki 99. golünü bu şekilde kaydetti. Bu maçtan önce Milli Takım'da ıslıklanan, Galatasaray'da ki geleceği ile ilgili türlü spekülasyonlar çıkan Baros, attığı bu gol ile hem kendi rahatladı, hem de bizi rahatlattı. Antalyaspor maçında dalya için görev bekleyecek. Güzel başlayan gün güzel bitti. 6. haftası geride kalan Lig'de, kendi evinde puan kaybetmeyen tek takım Galatasaray. Elmander'e de değinmek gerek. 1 gol 1 asistlik performans ile galibiyette kilit isimdi. İsveç ile maçlara çıkmasına rağmen, bu maçta da en çok koşan isimlerdendi.


Son yıllarda özgüven sorunu yaşadığı çok belli olan Galatasaray, üst üste gelen galibiyetlerle bu süreci atlatmayı hızlandırıyor şüphesiz. Bu arada belirtmeden geçemeyeceğim, sarı formalar gerçekten çok güzel.


Will







Liverpool'un efsane isimleri menajer Kenny Dalglish ve kaptan Steven Gerrard'ın oynadığı "Will" filminin, Liverpool'da galası yapıldı. 12 milyon dolar bütçeli Film'in yapımcıları Türk. Galatafilm'den Taha Altaylı ve Muharrem Gülmez'in yapımcılığını üstlendiği filmin Liverpool'daki galası, menajer Dalglish'in de katılımıyla Odeon sinemasında yapıldı.  Film'in bazı çekimleri Bursa'nın Cumalıkızık köyünde çekildi. Görükle futbol sahasında da çekimler yapılmış.Bazı sahnelerde Bursasporlu taraftarlarda görev almış. Ayrıca, filmde Mustafa Denizli'nin de ufak bir rolü var. Film 4 Kasım'da İngiltere'de gösterime girecek. 2012 yılında da Türkiye'de gösterime girmesi bekleniyor.














Filmde, 11 yaşındaki Will Brennan adındaki Liverpool taraftarı bir çocuğun, anne ve babasını kaybetmesinin ardından yetimhaneden kaçarak 2005 yılında İstanbul'da oynanan Milan - Liverpool Avrupa Şampiyonlar Ligi final maçı için çıktığı maceralı yolculuk anlatılıyor.



Film'in yapımcılarından Taha Altaylı, ''Umarım bu film Türk sinemalarında gösterilmeye başlandığında, Türk sinema seyircisi de bizim kadar mutlu ve gururlu olur, İstanbul'un yer aldığı bir filmi yapmak bizim için anlamlıydı'' demiş.

Fragman












16 Ekim 2011 Pazar

Sarayın Sultanları

19. Kadınlar Cumhurbaşkanlığı Kupası'nı, Fenerbahçe'yi 85-78 yenen Sarayın Sultanları kazandı. Cumhurbaşkanlığı Kupası'nı, 8. kez müzemize götürdük. Erkeklerden sonra, kadınlarda da bu kupayı kazanmış olmamız çok güzel.


Teşekkürler Aslanlar
Zaferler Senin Ruhunda Var!

Engelsiz Aslanlar

Engelsiz Aslanlar, Japonya'nın Kitakyushu kentinde 9.'su düzenlenen Kıtalararası Kupa'sı final maçında ev sahibi  Miyagi MAX'ı 68-51 yenerek 3. kez Dünya Şampiyonu oldu. Galatasaray, bu kupayı 3 kez kazanan tek takım konumunda. Aşamayacağı engel olmayan Aslanlara teşekkürler.




13 Ekim 2011 Perşembe

Euro 2012 Play-Off

Azerbaycan maçı öncesi yazdığım senaryo bir nevi gerçek oldu. Mesut'un katkıları ile play-off'a kaldık. 2012 Avrupa Şampiyonası'nda, play-off'a kalmamız için Azerbaycan'dan puan almamız, Belçika'nın da Almanya karşısında puan kaybetmesi gerekiyordu. Zar zor, ite kaka olsa da bu gerçekleşti ve play-off'a kaldık. Almanya maçının özellikle ikinci yarısındaki kötü oyun, Hamit'in maç sonu açıklamaları, Hiddink'in durumu ve genel baskıyı düşünürsek, Azerbaycan'dan başka çok rakibimiz vardı. Bazı maçlarda skor, sahadaki oyunun önüne geçer. Yani iyi veya kötü oynamanız değil o maçı kazanmanız önemlidir. Azerbaycan maçı da böyle bir maçtı. Gene kötü oynadık orası ayrı. Hiddink'in Almanya maçında ''Ofansif oyunculara ihtiyacımız vardı'' diyerek oyundan aldığı Selçuk, oyuna girer girmez Burak'a yaptığı nefis asist ile Hiddink'e adeta mesaj göderir gibiydi. Tipik bir Trabzonspor golü ile Azerbaycan'ı 1-0 yendik. Sakatlığı nedeni ile 3-1 mağlup olduğumuz maçta oynayamayan Mesut Özil, bir gol atıp bir de asist yaparak Belçika'ya patladı. Mesut'un bu maçta bir şeyler yapacağına yürekten inanıyordum ve yanılmadım. En başından beri gerçek rakibimiz Belçika'ydı zaten. Bizi 3-1 yenen Almanya, kendi evinde Belçika'yı da 3-1'le geçerek 10'da 10 yaparak rekor kırdı.




Bugün Play-off eşleşmeleri belli oldu. Euro 2008 çeyrek finali'nde eşleştiğimiz, 129. dakikada 1-0 geriye düşüp, 130+1. dakikada beraberliği yakaladığımız ve penaltı atışları sonucu elediğimiz Hırvatistan ile eşleştik. Diğer eşleşmeler,


Bosna Hersek - Portekiz
Estonya - İrlanda
Çek Cumhuriyeti - Karadağ




Portekiz'den sonra gelebilecek en zor rakiple eşleştik diyebiliriz. Bireysel anlamda önemli oyuncuları olan Hırvatistan, eleme gruplarında 10 maçta 7 galibiyet, 1 beraberlik ve 2 mağlubiyet ile 22 puan toplayarak Yunanistan'ın ardından 2. bitirdi grubunu. 18 gol atarken, kalelerinde 7 gol görmüşler. İlk maç 11 Kasım'da Türkiye'de, rövanş 15 Kasım'da Hırvatistan'da oynanacak. Rakibin bireysel gücü dışında, Euro 2008'in rövanşı da söz konusu. Lovren, Corluka, Modric, Rakitic, Kranjcar, Klasnic gibi tehlikeli ve tecrübeli oyuncuları var. 


Son form ve kondisyon durumumuz ele alındığında sadece Hırvatistan değil, diri olan her rakip karşısında işimiz zor. Sahada kimliksiz dolaşıyoruz. 1 aylık bir sürede tam anlamı ile maça hazırlanabileceğimizi düşünmüyorum. Bu da bireysel yeteneklere kaldığımızı gösteriyor. Bir çok sorun var gibi gözükse de, şampiyona için kilit nokta deplasman golü. Elemeler'de en az gol atan takımlardanız. Kısa vade de buna bir çözüm bulunmalı. Son olaylara baktığımız zaman tablo karamsar. Hırvatistan favori ama Milliler ile her şeyin mümkün olduğunu da Hırvatlardan iyi bilen yok. Umarım Hırvatları eleyip Euro 2012'ye katılırız. Şu ana kadar katıldığımız bütün şampiyonalara renk kattığımız bir gerçek.

Zaferler Senin Ruhunda Var



Henüz Euroleague sevinci taze iken, Kayseri'de Fenerbahçe'yi 97-103 yenen Galatasaray Cumhurbaşkanlığı Kupası'nı kazandı. Teşekkürler Aslanlar.

11 Ekim 2011 Salı

Senaryo





Türkiye bu akşam Azerbaycan ile 2012 Avrupa Şampiyonası grup eleme maçına çıkacak. Play-offlara kalabilmemiz için sadece bizim kazanmamız yetmiyor her zamanki gibi. Almanya'nın kendi evinde Belçika'dan puan alması gerekiyor. Her fırsatta Almanya teknik direktörü Löw ve futbolcular 10'da 10 yaparak rekor kırmak istediklerini açıkça söylüyorlar. Zaten Almanya'nın kendi evinde Belçika'yı yenmesi çok normal bir durum. Maç öncesi Hiddink basın toplantısında '' Evimizde Azerbaycan'ı yenemeyeceksek şampiyonaya gitmeyelim'' gibilerinden konuşmuş. Kendisini geldiğinden beri haklı bulduğum nadir anlardan. Hamit'in 'dost acı söyler' temalı açıklamalarından sonra mutlaka takımda bazı şeyler değişmiştir. Birinin bunları söylemesi gerekiyordu. Ama anlayan, ders çıkaran olur mu hep birlikte göreceğiz.


Geçen hafta 3-1 mağlup olduğumuz Almanya maçında sakatlığı nedeni ile oynayamayan Mesut Özil'in Belçika maçında oynaması bekleniyor. İster misiniz Mesut'un atacağı bir gol ile play-offlara gidelim ? Ben isterim şahsen. O gol sadece Belçika'ya atılmış olmaz çünkü...

8 Ekim 2011 Cumartesi

Yarım Doz









Türkiye'nin Almanya'yı yeneceğine Türk futbolseverler gibi Hiddink'te inanmıyordu açıkçası. O Türkiye adına bir şeye, bir şeylere inanıyor mu bilmiyorum ama benim Hiddink'e inanmadığım bir gerçek. Kadro seçimleri ve sahadaki oyun, daha doğrusu olmayan oyun göz önüne alındığında ortada inanılacak bir şey de olmuyor. Özellikle kadro seçimleri ciddi anlamda kötü bir şaka. Milli takıma oyuncu çağırırken, tecrübeli oyuncular dışında form durumu yüksek, takımlarında sürekli ilk 11 başlayan oyuncuların çağrılması normal.  Ama bizde kadrolar artık ezber oldu. Oğuz Çetin'in Milli takıma bu kadar zarar verip, üzerine para alması bir diğer kötü şaka.


Oynayıp, oynamayacağı neredeyse maçın önüne geçen Mesut'un yedek başladığı maçta Hamit'in pozisyonu ile heyecanlandık ama Hamit beklediğimiz vuruşu yapamadı. Almanya ilk yarı itibari ile topla oynama oranını bir ara %65lere çekmesine rağmen onlardan daha organize 1-2 atağımız oldu. Selçuk'un kaçırdığı pozisyondan sonra futbolun 'atamayana atarlar' kuralı işledi ve sadece 10 saniyede, 2 pas yaparak gol attı Almanya. Göstere göstere, ders niteliğinde gol atmak böyle bir şey olsa gerek. Neuer adeta 'top nasıl oyuna sokulur' dersi verdi. Gomez ise bire birde Servet'i bakkala göndererek attı golünü. Almanya gibi bir takıma karşı yakaladığınız bu pozisyonları gol yapacaksınız. Yoksa yenilmeye mahkumsunuz. 


İlk yarının ardından utanç verici bir ikinci yarı başladı. İlk yarıda yakaladığımız pozisyonların baş aktörlerinden olan Selçuk'u oyundan aldı Hiddink. Gökhan Töre'nin girmesinde bence sorun yok ama Selçuk'un çıkması, orta sahadaki son kalenin de yıkılıp, zaten Almanya kontrolünde olan orta sahayı tamamen onlara teslim etmek oldu. Maç boyunca, özellikle ikinci yarı Türk milli takımı bizim gibi Alman oyuncuları izledi. Özellikle bir dönem o kadar ezdiler ki orta sahada, hakikaten bu kadar korkak futbol karşısında insan sinir hastası olur. 19 yaşındaki Götze adeta dalga geçti defansımızla.Jose Mourinho'nun Schweinsteiger'i transfer etmek istemesine şaşırmamalı keza, üstün Alman teknolojisi bir dinamo gibiydi. Bir orta saha oyuncusu daha ne yapabilir diye düşünüyor insan izlerken. Almanya'nın ilk golünde ki gibi, ikinci golde de Neuer'in başlattığı atakta Götze'nin pasında Müller düzgün bir vuruşla farkı ikiye çıkarttı. 


2-0'dan sonra zaten olmayan sistemimizle bilinçsizce çıktık, sağdan Gökhan'ın ortasına iyi koşu yapan Hakan'ın vuruşu ile fark 1'e indi. Ama işin ilginci 50 bin taraftarı önünde oynayan, Almanya gibi bir takım karşısında durumu 2-1'e getirip beraberliği yakalamak için halen zaman varken o kadar bitik bir haldeydik ki Almanya penaltı yaptırıp cezayı kesti ve maçın skorunu belirledi. Almanya'nın 'uslu durun istediğimiz zaman gol atarız' halleri gerçekten çok üzücü. 8'de 8 yaparak finalleri garantileyip, nispeten yedek ağırlıklı çıktıkları maçta bizi yenmeleri için yarım doz yetti. Yarım doz bu acizliği getirdi.  Bu şekilde bile bu kadar iyiyken tam kadro, full konsantre bir maçta neler yapabilirler hayal gücünüze kalmış. Biz ise sadece yarım saat dayanabildik Almanya'ya. İlk yarıda yakaladığımız pozisyonları gol olarak değerlendirmiş olsak, Almanya mutlaka 2. yarıda acısını çıkartırdı. Grubun diğer maçında Belçika, evinde Kazakistan'ı 4-1 yenerek sıralamada bizim önümüze geçti.




Almanya fiziki açıdan müthiş durumda ve gerçek bir takım gibi oynuyorlar. 60'dan sonra bizim oyuncuların diller dışardayken, onlar 90. dakika da halen deli gibi depar atıyorlardı. Bizim bütün maç yaptığımız, yapmaya calıştığımız pasları Almanlar bizim ceza sahasında yaptı diyebiliriz. Maç sonu saçmalayan Hiddink'ten sonra Hamit mükemmel açıklamalar yaptı ve aslında herkesin bildiği ama özellikle sözde futbol adamlarının söyle(ye)mediği şeyleri söyledi. Azerbaycan'ı yeneceğimiz garanti gibiymiş gibi herkesin derdi Almanya'nın Belçika'yı yenip yenmeyeceği. Biz Azerileri yenemedikten sonra Almanya Belçika'ya 10 tane atsa ne yazar. Biz Azerbaycan'ı yener, Almanya'da Mesut'un golü ile Belçika'yı yenip bizi play-off'a gönderirse çok ilginç olur.




Bu arada gecenin özeti,



5 Ekim 2011 Çarşamba

Yorumsuz


Bazı resimler vardır yoruma gerek duyulmaz, çok şey anlatırlar. Bu da onlardan birisi...
Özlemişiz...




Eye Mou

Beni yakından tanıyanlar koyu bir Jose Mourinho fanı olduğumu bilir. Bana göre dünyanın en iyisi odur. Ama konumuz bu değil.


Barcelona - Real Madrid Süper Kupa rövanş maçı sonlarına doğru önce saha, sonra da saha kenarı karışmıştı. Jose Mourinho, Barcelona yardımcı antrenörü Tito Villanova'ya ilginç bir hareket yapmıştı. Ama maçtan sonra bu hareket değil, olayın karesinde beliren ''The Observer'' konuşulmuştu. 




Reus Avellana Digital, bu olayı oyun haline getirmiş. Oyunda kalabalık içerisinde Mourinho'yu yakalayıp, elinizi gözüne sokmaya çalışıyorsunuz. 'The Observer' unutulmamış tabii ki. Son dönemde en çok indirilen oyunlardan birisi. Iphone application olarak sunulan oyunun linki http://apps.avellanadigital.com/eye-mou/cat/ 




Oyunun görüntüsü,





4 Ekim 2011 Salı

Ankaragücü 0 - Galatasaray 3



Galatasaray'da geçen haftaya göre değişen çok fazla bir şey yok ama geçen seneye göre değişen çok şeyler olduğu bir gerçek. Futbol adına bunların en önemlilerinden birisi duran toplar. Galatasaray'ın bu sezon oynadığı ve gol attığı maçların hepsinde (penaltıları da sayarsak) duran toptan faydalandı. Fatih Terim, Eskişehir maçı kadrosunu Muslera dışında bozmayarak bir nevi mesaj vererek çıktı maça. Zor bir dönem geçiriyor olmasına rağmen maça agresif ve istekli başlayan,  'Sağdan soldan ortalayın, her aldığınızı atın Rajnoch vursun' taktiği ile oynayacağı maçın başından beri belli olan Ankaragücü'nde, 12. dakikada Selçuk'un ortasına Rajnoch vurdu ama kendi ağlarına gönderdi topu. Futbolda erken gelen gol önemlidir heleki deplasmandaysanız. Real Madrid'in Ajax'a attığı ilk gole nazire yaparcasına ikinci bir gol buldu Galatasaray. Engin Baytar'ın presi sonrası başlayan tek paslarda Selçuk'un pasında Kazım çok şık bir vuruşla farkı ikiye çıkardı. Bu denli bir organizasyonu uzun süredir görmemiştik. İkinci yarıda oyuna giren Baros, Karabükspor maçındaki gibi penaltı yaptırıp golü attı ve skoru belirledi. 




Geçen hafta sürpriz şekilde ilk 11 başlayan Engin, bu maçta çok daha derli topluydu. Henüz kondisyonu yeterli değil ama böyle devam ederse üzerine yapışan ''sorunlu oyuncu'' imajını çok kısa sürede silecek. Bir Galatasaray taraftarı olarak, formasını gerçekten terleten bir oyuncu görmeyi özlemişim. Ankaragücü maçında Engin fazlası ile yaptı bunu. Orta sahada Selçuk ile uyumu kilit nokta. Selçuk'a nazar değecek diye yazası gelmiyor insanın. Orta sahayı insan omurgasına benzetecek olursak, O geldiğinden beri çok daha düzgün yürüyüp hareket ediyor Galatasaray. Duran toplardaki istatistiklerde payı yüksek.

Bir dönem ciddi anlamda sorun olan, 'defans oyuncusunun topu oyuna sokma' konusunda güzel işler yaptı Ujfalusi. 
Defansta sorumluluk alması daha bir güven veriyor hem takıma hem de taraftara. Lig'e form olarak iyi başlamayan Kazım, bu maçta fazlası ile iyiydi. Attığı harika golün dışında, Özgür'e karşı üstünlüğü, Elmander'e yakın oynayıp, yardımcı olması ve iyi top dağıtması görmek istediğimiz yanları idi. Muslera'ya fazla iş düşmedi bu maçta ama 1-2 pozisyonda reflekslerini konuşturdu. Umarım sezon boyunca fazla iş düşmez.


2012 Avrupa Şampiyonası grup eleme maçları nedeni ile liglere ara verilecek. Maçları kazanmamız ve sakatlık olmaması tek dileğimiz.  

2 Ekim 2011 Pazar

Süper Mario Jardel





Sadece Türkiye'nin değil, Dünya'nın gördüğü en iyi bitiricilerden, en iyi santrforlarından nam-ı diğer Süper Mario Jardel 38 yaşında futbolu bıraktığını açıkladı. Portekiz'de antrenörlük yapmak istediğini açıklamış.


Galatasaray'a gelmeden önceki Porto kariyerinde 125 maçta 139 gol atıp, 4 sezonda üst üste gol kralı olmuştu. 1999 yılında ise Avrupa Altın Ayakkabı Ödülü'nü kazandı. Galatasaray'da 2000 – 2001 sezonunda 43 maçta 34 gol atan Jardel'in, Şampiyonlar Ligi'ndeki eleme ve grup maçlarında 9 gol atarak, çeyrek finale yükselmemizde önemli katkıları olmuştu. Süper Kupa maçını unutmak mümkün değil tabii









Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

Beğen