24 Haziran 2012 Pazar

İspanya 2 - Fransa 0 | Pas Pas Pas!




 Fransız Napeleon'un meşhur sözüdür para para para... Euro 2012 çeyrek finalinde İspanya ile karşılaşan Fransızlarda İspanyolların en tehlikeli silahına karşı koyamadı; pas, pas, pas!. İspanya her ne kadar C grubunu lider bitirmiş, İrlanda maçında pas rekoru kırmış olsa da, İtalya ve Hırvatistan maçlarında özellikle üçüncü bölgede yaşadığı sıkıntı ile dikkat çekmişti. Dünyanın en iyi kalecilerinden biri de olsa, Casillas'ın çok erken bu denli skoru belirleyici performans sergilemesi, sergilemek zorunda kalması da beklenmiyordu. Son yıllardaki harika jenerasyon Puyol'u ve ondan çok daha fazla da Villa'yı arıyor.

İspanya - Fransa maçı öncesi basın toplantısı yapan Samir Nasri, çeyrek finalde İspanya'yı, İtalya'ya tercih edeceğini açıklamıştı. Bunun nedenleri olarak da, İtalya'nın geride 5 defans, önlerinde de 3 oyuncu şeklinde ağır bir defansif anlayışla oynaması ve rakibe boş alan bırakmaması ile açıklamıştı ki, haklıydı. İspanya, İtalya kadar kapanmıyor. Daha etkili olunabilir, tabii topu kazanabilirseniz...





İspanya adına alıştığımız kadro sahadaydı. Tek değişiklik, turnuvada dönüşümlü olarak oynayan Torres-Fabregas ikilisiydi. Fransa'da ise maç öncesi taktiksel analiz dahi yapan Nasri'nin yedek başlamasına çok şaşırdım. Nasri, Malouda'ya nazaran orta sahada çok daha etkili olabilirdi. Onun dışında Menez'in yokluğu da şaşırtıcıydı. İspanya maçlarında artık klişeleşmiş bir şey var. İspanya'nın pas trafiği ve rakibe kendi oyununu kabul ettirmesi gelenek haline gelmiş durumda. İrlanda karşılaşması dışında, genel olarak çok etkili olamayan Alba ve Arbeloa ikilisinin, Ribery gibi bir oyuncuya nasıl karşı koyacağı merak konusuydu. 5-4-1 şeklinde kapanan Fransızlar, sahaya iyi yayılan İspanya'nın pas trafiği karşısında diğer rakipler gibi kovalamaca oynamak zorunda kaldı. 

Arbeloa'nın sürekli ileri çıkması ile o kanatta etkili olan İspanya, Ribery'nin olası kontralara, ataklara ve top kayıplarına karşı ileride kalıp, defansa gelmemesinin de faydasını gördü. İspanya o kadar rahattı ki, Ribery doğru dürüst topla buluşamadı bile. Buluştuğunda da anında pres yedi ve topu kullanamadı. İspanya takımında bir oyuncu topu aldığı zaman 3-4 farklı opsiyonda pas seçeneği bulunurken, Fransa sadece Ribery'nin üzerine oynadı. Üstelik top Fransa'dayken takım halinde topun gerisine çekilip pres yapıp kısa sürede topu tekrar kazanan bir İspanya varken, Fransa bunu yapamayınca etkili de olamadı. Topu alan Benzema, sırtı kaleye dönük şekilde pas atıp kafasını çevirene kadar top tekrar İspanya'nın oldu. Sağ kanat işlememesi Alba'yı rahatlattı. Malouda, Xavi, Alonso, Busquets üçlüsüne karşı ne yapacağını şaşırdı. Akabinde sol kanattan gelişen ilk organize atakta Alonso ile gol de geldi.





İkinci yarıya ilk yarıya oranla daha agresif ve önde başlayan Fransa istediği boşlukları bulamadı. Turnuva genelinde yaşadığı sıkıntıyı bu maçta da yaşayan İspanya, oyunu fazla dikine oynamadı. Topa sahip olmasına rağmen gol pozisyonu dışında net bir gol girişiminde de bulunmadı. Blanc'ın geç kalmış Nasri ve Menez değişikliğine, Del Bosque, Pedro ve Torres değişikliği ile cevap verdi. Torres oyuna girdikten sonra fazlaca ofsayta düşüp bayram adam olurken, Pedro oyuna hareketlilik getirdi. Kazandırdığı penaltıda Alonso kendisinin ve takımının ikinci golünü atarak skoru belirledi ve İspanya, yarı finalde Portekiz'in rakibi oldu. Ayrıca ilk kez resmi bir maçta Fransa'yı yendi.

Eskisi gibi hareketli oynamayan İspanya, topu da rakibine vermediği ve rakibinin kendi oyununu oynamasına izin vermediği için oyun sıkıcı bir hal alıyor. Beklediğimden kolay bir galibiyet oldu. Rakipler değişse de sonuç hep aynı kalıyor. Halen İspanya'nın bu pas trafiğine tam anlamı ile çözüm bulunabilmiş değil. Ama İspanya'da hücumu daha çok düşünüp, daha fazla dikine oynamalı. Mutlaka zor durumda kalacakları, gole ihtiyaç duyacakları bir an gelecek. Ribery'nin durduramadığı İspanya'yı, bakalım Ronaldo durdurabilecek mi ?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

Beğen