29 Nisan 2012 Pazar

Gracias Raul!

Raul, geçen haftaki basın toplantısında Schalke 04 Kulübü'nden ayrılacağını açıklamıştı. Schalke'nin Hertha Berlin'i 4-0 yendiği maçta son kez taraftarı önüne çıkan Raul, golünü atarak veda etti.









Schalke 04 Kulübü'nün Raul için özel olarak çıkarttığı 7000 adet tişört çıktıktan kısa süre sonra tükendi.


Eboue - Zokora


Trabzonspor 2 - Galatasaray 4 | Hırs




Geçen hafta topun canı kaleye girmek istemeyince iyi oyun gölgelenmiş, mağlubiyetin hayal kırıklığı fazla olmuştu. Trabzonspor maçında bunun etkisinin görülmesinden korkuluyordu ki, bu olay motivasyon eksikliğine neden olmamış. Takımdaki hırs, azim ve kazanma isteği gerçekten takdir edilesi. Fatih Terim etkisi çok büyük şüphesiz. Fenerbahçe maçı kaybedilmiş ama takım olma olgusundan, kazanma isteğinden ve hırstan bir şey kaybedilmemiş. 


Maça fazlası ile iyi başladık. Trabzonsporlu futbolcular bu denli hızlı ve hareketli bir maçı beklemiyordu şüphesiz. Onlar özellikle orta sahada topa sahip olup, oyunun kontrolünü ellerinde tutmak istiyorlardı ama izin vermedik. Maçın başında yakaladığımız pozisyonları değerlendiremedik ama 20. dakikada kazanılan serbest vuruşta Selçuk bu sezon ki 5. duran top golünü attı. İki dakika sonra tekrar Selçuk'un ayağından ceza sahasına kesilen topta, Necati iyi bir kafa vuruşu ile farkı 2'ye çıkardı ve geçen hafta nerelerdeydin? sorusunu sordurdu. İki bek oyuncusu da fazlası ile ataklara katılınca rakip sahada daha kalabalık olduk ve geçen haftaya göre daha organize şekilde geldik, ceza sahası çevresinde pozisyonlara daha rahat girdik. Özellikle Eboue sağ çizgide sürekli hareket halindeydi ve bindirmeleri ile adeta yol yaptı. Trabzonsporlu oyuncular skordan sonra baskınında etkisi ile top kayıplarını fazlalaştırıp demorolize oldu. Maçın yıldızı Selçuk'un harika ara pasında Eboue arka direkte üçüncü golü yarattı ve devre skorunu belirledi.


Eboue'nin sürekli ataklara katılması Olcan gibi iyi bir oyuncunun da sol kanatta pozisyon bulmasını kolaylaştırdı zaman zaman. Colman'ın orta sahada ağırlığını koyması ve Olcan faktörü ile genellikle o kanattan geldiler. Zokora ve Adrian etkisiz kalınca orta sahayı kontrol etmek Galatasaray için daha kolay oldu. İkinci yarıda ilk yarı gibi hareketliydi. Volkan ve Henrique'nin girmesi ile orta alanda topu tutmak istedi Şenol Güneş ve bir bakıma istediği de oldu çünkü Trabzonspor ikinci yarı sağ kanattan da etkili geldi. Farkı 2'ye indiren gol Olcan'ın pasında Colman'ın ayağından geldi. Gol öncesinde Elmander çıkmış, Aydın oyuna girmişti. Orta sahayı kalabalık tutup tek forvete dönmemiz sıkıntı yaratır mı diye düşünürken golün hemen ardından Ujfalusi'nin adrese teslim pasında Eboue gene sağ çizgide güzel kontrol edip iyi vurdu ve farkı tekrar 3'e çıkartıp Trabzonspor'un umutlarını bitirdi. Maçın skorunu belirleyen gol, defansın arkasına kaçan Olcan'ın ceza sahası içinde yerde kalmasına verilen penaltı kararında gene Colman'ın golü oldu ve maç 4-2 bitti.


Maç 4-2 bitti ama 7-4'te bitebilirdi. İki takımında kalecisinin ve savunmasının yaptığı hatalar oldu. Selçuk ve Eboue önderliğinde önemli bir galibiyet aldık. Selçuk gerçekten harika bir oyuncu. Pasları bile yeterken O oyunu çift yönlü oynayıp oyun kuruyor, duran top kullanıyor, atıyor, attırıyor. Eboue bu sene geldiğinden beri en iyi oyunlarından birini oynadı. Bu şekilde devam ettiği takdirde rakip kanadı kolay kolay çıkartmaz. 


Oyuncular akıllarının geçen haftaki kaçan galibiyette değil şampiyonlukta olduğunu gösterdi. Süper Final'in 3. maçlarının önemli bir noktası var. Biz, Trabzonspor deplasmanından sonra 2 maç üst üste içeride, Fenerbahçe de 2 maç üst üste deplasmanda oynayacak. 




Bu arada hırs demişken...









28 Nisan 2012 Cumartesi

Kolay Gelsin İhsan Abi...


Lyon'dan 3 Boyutlu Forma




Adidas ile anlaşan Lyon Kulübü, 2012-2013 sezonunda 3 boyutlu forma giymeye karar vermiş. Formada sadece 3 boyutlu gözlük ile görülebilecek desenler var ve gözlük forma ile birlikte satılacakmış. Forma, Dünyanın ilk 3 boyutlu forma özelliğini de taşıyacak.

Guardiola Ayrıldı




Futbolu bıraktıktan sonra 2007 yılında Barcelona B takımının başına geçen, Frank Rijkaard'ın ayrılması ile 2008 yılında da A takımın başına geçen Guardiola, 4 senede 13 kupa kazanarak büyük başarılara imza attı. Kısa sürede ondan bu denli büyük başarılar ve hastalık derecesine varan paslı futbol tarzını beklemiyordu kimse ama 2009 yılında katıldığı 6 turnuvayı da kazanması hem Barcelona'yı hem de kendisini zirveye taşıdı.


Bu sezon başından beri ayrılacak dedikoduları derken önce La Liga, ardından Şampiyonlar Ligi'nin elden gitmesi bu süreci hızlandırmış olacak ki, Guardiola dün yaptığı basın toplantısı ile Barcelona'dan ayrıldığını açıkladı ve yerine yardımcısı Tito Vilanova getirildi.


Guardiola bir süre dinlenecek, 'Bu Barcelona'yı herkes oynatır', 'Futbolcular zaten kendi kendine oynuyor', 'İngiltere ve İtalya'da şampiyon olsun kolaysa' vb beyin fırtınaları ile yeni maceralar arayacaktır muhtemelen.

25 Nisan 2012 Çarşamba

Barcelona 2 - Chelsea 2 | Efsane







Barcelona için zor bir hafta olmuştu. Önce Chelsea deplasmanında 1-0 kaybedilen ilk maç ve ardından Nou Camp'ta Real Madrid'e yenilip La Liga şampiyonluğunu büyük ölçüde kaybetmeleri şokun etkisini azaltmak için Şampiyonlar Ligi'ne sarılmaları demekti. Biraz futbol takip eden herkes Chelsea'nin tamamen kapanacağını, Barcelona'nın tek kale pas manyağı yapacağını tahmin edebilirdi. Maç öncesi Guardiola iddialı konuştuğu gibi sabırlı olmaları gerektiğinden de bahsetti. Di Matteo ise finale gitmeleri için mutlaka Nou Camp'ta gol atmaları gerektiğinden bahsetti ki çok haklıydı. 


Maçın başlamasıyla beraber alışık olduğumuz Barcelona oyunu da başladı. Orta sahada bol pas yapıp tüm hatları ile Chelsea sahasına yüklendiler. Messi ile kaçan pozisyonlardan sonra 35. dakikada ceza sahası içinde soldan gelen pasta Busquets boş pozisyonda topu boş kaleye göndererek durumu 1-0 yaptı. Zaten bir stoperi maç başında sakatlanan Chelsea, kaptan Terry'nin Sanchez'e topsuz alanda yaptığı hareket ile 10 kişi kaldı ve ikinci stoperini de kaybettti. Terry'nin şaşkınlığı kırmızı kart görmesi değil, hakemlerin yaptığı hareketi fark etmesiydi. Zaten maç sonu kendisi de kartın haklı olduğunu söyledi. 1-0 öne geçip, üstüne bir de Terry'nin atılması ile Barcelona daha da yüklendi ve İniesta'nın ayağından tam bir Barcelona golü ile farkı ikiye çıkarttılar. Tam devre 2-0 biter, Barcelona ikinci yarı 4-5 yapar derken maçın başından beri ilk kez doğru dürüst gelebilen Chelsea, Lampard'ın güzel pası ile defansın arkasına sarkan Ramires'in harika aşırtmasıyla ile durumu 2-1yaptı. Bu gol Chelsea'nin direnci açısından çok önemliydi, çünkü Barcelona'ya karşı atılan deplasman golünün önemi daha da büyük. 






İkinci yarının başlaması ile birlikte son yıllardaki en ilginç maçlardan birini izledik. 10 kişi kapanan, adeta takım otobüsünü kale önüne çeken Chelsea, neredeyse Valdes ile rakip sahaya yüklenen bir Barcelona vardı. Tek forvet oynayan ve yardım alamayan Drogba bile 50-60 metreden şutlar çekip, bir sol beke bir sağ beke gelip top çıkartmaya çalıştı. 49. dakikada kazanılan penaltı atışında topun başına geçen Messi penaltı atışından yararlanamadı ve oynadığı 8. Chelsea maçında yine golünü atamadı. Topla oynama oranı neredeyse %80'i bulan Barcelona ne yaptıysa takım otobüsünü çekemedi kale önünden. 1 stoperi sakatlanıp çıkan, diğer stoperi ve kaptanı da kırmızı kart gören Chelsea'nin başka türlü oynama şansı da yoktu zaten. Oyun kurmayı, organize atak yapmayı bırakın, Chelseali futbolcuların tek amaçları ve yapabildikleri topu kendi ceza sahalarından uzaklaştırabildikleri kadar uzaklaştırmak oldu. Sıkışan oyunu açamayan Barcelona fazla uzaktan şutta denemedi.  Ender denemelerinde Messi gene direğe takıldı. Sol bek, sağ bek, bazen stoper, çoğu zaman orta saha ve birazda forvet oynayan ama harika savaşan Drogba'nın yerine oyuna giren Torres'in attığı gol ile gene futbolun yazılı olmayan kuralı işledi; atamayana attılar. 






Maç aslında birazda hafta sonu oynanan Galatasaray - Fenerbahçe maçına benzedi. O maçta da özellikle ikinci yarı tek kale bir maç vardı. Galatasaray ne yaptı ise ikinci golü bulamamış, sonradan oyuna giren Stoch'un golü ile Fenerbahçe maçı kazanmıştı.


Hakemler ile ilgili bir kaç şey söylememek olmaz. Gerçekten çok iyi maç yönettiler. Terry'nin kırmızı kartı çok netti. Barcelona'ya verilen penaltı verilmeye de bilirdi ama yan hakemine uydu ve verdi Cüneyt Çakır. İkinci yarıda durum 2-1 iken Barcelona'nın ofsayt nedeni ile verilmeyen golü de doğru karardı. Cüneyt Çakır ve yardımcıları çok iyi maç çıkarttı ama aynı performansı ne yazık ki Türkiye liglerindeki maçlarda izleyemiyoruz.


Maçta her şey vardı. Goller, kaçan pozisyonlar, kırmızı kart, penaltı, ofsayt, direkler, sol bek dahi oynayan Drogba, Barcelona'nın son adamının Chelsea ceza sahası çevresinde olması ve Torres'in gol atması! Herşeyiyle efsane, unutulmayacak bir maç oldu ve Chelsea, 2009'daki maçın intikamı almış oldu. 


Maçla ilgili manşet ise The Sun gazetesinden geliyor,


Terry atıldı, Messi penaltı kaçırdı, Chelsea Sampiyonlar Ligi'nde finale kaldı. Ama daha inanılmaz olanı; Torres Gol Attı!



Bu arada 'O Adam' yine oradaydı!






24 Nisan 2012 Salı

Jose Mourinho ve Takım Olgusu



Her oyuncu Real Madrid'in finalde olmasının kendilerinin finalde olmalarından daha önemli olduğunu bilmelidir. Kart görme endişesiyle mücadeleden kaçınmamalarını istiyorum. Bencil olmamalılar. Finale çıkacaksak ceza almaya razıyım. Onlardan da aynı özveriyi bekliyorum. Finali hak ettiğimizi biliyoruz. Şimdi bize düşen tek şey bunu gerçekleştirmek. Oyuncularımın heyecanlarını gördüm. Finali hak ettiklerini gösterdiler...


Jose Mourinho'nun Şampiyonlar Ligi yarı final rövanş maçı öncesi yaptığı basın toplantısından. 


Not: Çeviri goal.com'dan alınmıştır.

Başımız Sağolsun

Fenerbahçe maçında kalp krizi geçirerek hayatını kaybeden Fatih Çalışkan kardeşimize Allah'tan rahmet, ailesine baş sağlığı dilerim. Başımız sağolsun... 





23 Nisan 2012 Pazartesi

Galatasaray 1 - Fenerbahçe 2 | Kural





Bir çok şeyin büyük anlamda sonlanabileceği, bir nevi lige noktanın konulabileceği maçta Fenerbahçe deplasmanda Galatasaray'ı 2-1 yenerek lige virgül koydu diyebiliriz. Puan farkı ikiye düştü. Maçta kontrolün bizde olması beklenen bir şeydi ama Fenerbahçe iyi kapanıp orta sahada top tutmaya çalıştıkça ve buna biraz şans, biraz da son vuruşlardaki beceriksizlikte eklenince skor olarak bu sezon alıştığımız baskılı Galatasaray etkili olamadı. Necati ile kaçırdığımız pozisyondan sonra Fenerbahçe'nin ilk atağında Alex'in Ziegler'i kaçırması ile öne geçtiler. 1-0'dan sonra Baroni'nin pozisyonu dışında pozisyonu olmayan bir Fenerbahçe vardı. Galatasaray her iki kanattan da gelmeye çalışıyordu. Yalnız sinir bozucu olan beklerin ve kanat oyuncularının çizgiye inmek yerine sürekli yan pas-geri pas yapmasıydı ki, bu oyunun sıkışmasına neden oldu. Oyunu açmak için kanatlara geç inince, uzaktan şutlar denemeyince Galatasaray'ın baskısı da geçikti ve ilk yarının sonlarına doğru geldi. Elmander, Melo, ve Necati ile net pozisyonlardan faydalanamadık. Bunda biraz Volkan'ın başarılı performansı, biraz da son vuruşların etkisizliği neden oldu.


İlk yarı aynı skorla bittiğinde topla daha çok oynayan, pozisyonlara giren bir Galatasaray vardı ama Fenerbahçe'nin ilk atağında golü bulması ve hakemin komik faulleri stresi arttırdı. İkinci yarıda daha iyi bir Galatasaray, oyunu rakip sahaya yıkan, daha çok basan ve savaşan bir takım görüntüsü vardı.  Aydın'ın sonradan oyuna girmesi sağ kanatta da etkili olmamızı sağladı. Nitekim duran toptan da olsa beraberlik golü geldi. Bu sezonun en iyi isimlerinden Selçuk duran toptan çok şık bir gol ile eşitliği getirdi. Maçın kırılma anıda golden hemen sonra oldu. Çünkü 3 dakikada 3 net pozisyon kaçırdık. Soldan Engin'in ortasına hareketlenen ve boş kalan Aydın iyi vurdu ama Volkan'ın üzerine vurunca net gol kaçtı.  O ara ikinci golü atsak o baskı ve o tribün ile gerisi çok rahat gelirdi. Fenerbahçe ilk yarıda olduğu gibi ikinci yarıda da bir kez geldi. Alex'in yerine giren Stoch durumu 2-1 yaptı ve maçın skorunu belirledi.

Bu baskıya, bu kadar net pozisyona rağmen yenilmek elbette ki üzüyor insanı ama bu sezon oynanan 3 Fenerbahçe maçında da oyun olarak rakibi ezdiğimiz bariz bir gerçek. Fatih Terim kariyeri boyunca bir çok maçı berabere bitirme şansı varken kaybetti. Beraberlik için oynamadı hiçbir zaman. Bu maçta da aynısı oldu. 1-1 olduktan sonra istese takımı tamamen çıkartmaz, belki 4-5 net pozisyon bulmaz ama rakibe de pozisyon vermezdik. Futbolun yazılı olmayan kurallarından biri işledi dün gece. Atamayana attılar. Puan farkı 2'ye indi ve psikolojik açıdan Fenerbahçe daha iyi durumda. Necati geldiğinden beri iyi işler yaptı ama büyük maçların hiçbirinde yok. İkinci yarıya direk Baros değişikliği ile başlasak belki çok farklı olurdu. Selçuk için fazla bir şey söylemeye gerek yok. Oyunu iki yönlü oynamaya çalışıyor, oyun kuruyor, duran top kullanıyor, insiyatif alıyor, her şeyi yapmaya çalışıyor. O çok konuşulan 'futbol adaleti' olsaydı gerçekten zaten başka şeyler yazıyor, konuşuyor olurduk. Olsun, hayat bile adil değilken futbolun olmasını beklememek gerek. 

22 Nisan 2012 Pazar

Fenerbahçe Maçı Öncesi







Daha çok maç oynansın, daha çok derbi izleyelim, daha çok heyecan yaşansın,(yersen) saçmalıkları ardına saklanıp ısrarla hiçbir şey olmamış gibi dayatılan Süper Final-Play-off saçmalıklarına buyün büyük ölçüde son verebiliriz. Geçen hafta Trabzonspor'u belkide bu sezon ki en iyi oyunu ile yenen Fenerbahçe değil de maçta Emre ile Zokora arasında yaşananlar konuşuldu. Çok iyi oynamasakta, İnönü gibi bir deplasmanda iyi mücadele edip, doğru oynayıp kazandıktan sonra sanki hakem maça %100 etki etmişçesine hakemin konuşulması, üstüne 3 Temmuz'dan beri yaşananları ekleyince her şeyin iyiye gitmesi beklenirken aslında Türkiye'de futbol adına her şey daha kötüye gidiyor. Olmayan marka değerimiz zarar görüyor. Artık galibiyetler bile konuşulmuyor, futbol konuşulmuyor.


Fenerbahçe son maçta çok iyi bir oyun sergiledi ki bunda Trabzonspor'un aşırı derecede kötü oynaması da etken diyebiliriz. Emre'nin cezalı olması nedeniyle bu maçta orta saha yükü gene Alex'in omuzlarında olacak. Son haftalarda formu giderek artan Baroni'yi de unutmak olmaz tabii. Galatasaray ise bu sezon özellikle evinde etkili olan, her maç çok iyi futbol oynamasa da, çok iyi mücadele eden bir görüntü içerisinde. Bu sezon oynanan ilk Fenerbahçe maçında, maça muhteşem başlayan bir Galatasaray vardı. İlk gole kadar olan bölümde kaçan pozisyonlar ile birlikte tarihi farkta kaçmıştı. Kadıköy'deki maçta ise maça iyi başlayan ve bireysel anlamdaki yetenekleri ile kısa sürede 2-0'ı yakalayan ama kalan 20-25 dakikada pili biten ve kalan dakikaları kendi evinde deplasman takımı görüntüsü veren bir Fenerbahçe vardı. Galatasaray skoru 2-0'dan 2-2'ye getirmiş ve son saniyede galibiyeti kaçırmıştı.


Sezonun ilk yarısı ile ikinci yarısında farklı bir Emre Çolak izliyoruz. Onun yerine son dönemde iyi işler yapan Aydın Yılmaz'ın oynamasını bekliyorum. Oynamalı da. Onun dışında bildiğimiz düzende ve her zamanki 11'miz ile oynayacağımız bariz. Orta sahada Melo ve Selçuk'a çok büyük iş düşüyor. Melo, Kadıköy'deki maçta Alex'i kaçırınca jeneriklik bir gol yemiştik. Selçuk'un orta sahadaki liderliğine gene çok ihtiyacımız olacak. O geldiğinden beri duran topları sever oldu bu taraftar. Elmander ise bitmek bilmeyen hücum presi ile gene rakibi çok zorlayacaktır. Bu sezon derbilerde çok etkili ve Fenerbahçe'ye de boşu yok.


Bu maçında gollü ve hareketli geçmesini bekliyorum. İki takımda biliyor ki kazanan taraf psikolojik açıdan tavan yapacak. Galatasaray kazanırsa aradaki puan farkı 8'e çıkacak ve muhtemelen Trabzonspor maçlarında şampiyonluk garantilenecek ve Kadıköy'e şampiyon olarak gidilecek. Fenerbahçe kazanırsa aradaki puan farkı 2'ye düşecek ve Fenerbahçe psikolojik açıdan belki de bu sezonun en iyi dönemini yaşayacak. Daha öncede belirttiğim gibi derbi kazanmak, hele hele deplasmanda derbi kazanmak 3 puandan çok daha fazlası demek. Beraberlik Galatasaray'ın daha çok işine gelir ama maçı Galatasaray kazanırsa Fenerbahçe'den çok başkalarının üzüleceği bir gerçek.

Borussia Dortmund Şampiyon






















2 hafta önce rakibi Bayern Münih'i deplasmanda 1-0 yenen ve geçen haftaki derbide Schalke'yi 1-0 geriye düştüğü maçta 2-1 yenen Borussia Dortmund, evinde Mönchengladbach'ı 2-0 yenerek 2011-2012 sezonu şampiyonu oldu. Hak etmişlerdi. 

Barcelona 1 - Real Madrid 2 | Sakin...









Barcelona - Real Madrid maçı bugün oynanacak olan Galatasaray - Fenerbahçe maçına çok benziyor aslında. Bu maçta da o maçta da kazanan işi bitirecek. 54 maçtır evinde yenilmeyen Barcelona ve bu sezon kendi gol rekorunu egale eden Real Madrid hafta arasında Şampiyonlar Ligi'nde rakiplerine yenildi. İki ekipte de biraz 'şimdi sizinle uğraşamam' havası vardı. 










Real Madrid'in de, Barcelona'nın da kadro seçimleri biraz şaşırttı. Bayern Münih maçında kötü bir performans gösteren ve son dakikada Lahm'dan çalım yiyip, asist yapmasına neden olan Coentrao'yu değilde Marcelo'yu bekliyordu herkes. Kaka ile Mesut'un aynı anda oynaması da diğer bir dedikoduydu. Ama Bayern Münih ilk 11'i ile sahadaydı Madrid. Guardiola ise Pique, Fabregas, Pedro ve Sanchez gibi isimleri yedek başlatıp, Thiago ve Tello'yu ilk 11 başlattı. Şu artık çok açık bir gerçek ki Real Madrid, fizik-kondisyon açısından dünyanın en iyilerinden. İlk yarıda sol çizgiye yapışan Ronaldo ve duran toplar ile etkili olmaya çalıştı Madrid ve 16. dakikada da Khedira ile golü buldu. Puyol topu uzaklaştırmakta geç kalınca, Khedira doğru zamanda, doğru yerde, doğru müdahaleyi yaptı. Pepe gerçek mevkisinde oynadığı zaman ne kadar iyi şeyler yapabileceğini önce Bayern, sonra da Barcelona maçında gösterdi. Khedira ve Xabi Alonso ile birlikte önde basan Madrid, Barcelona'yı çok iyi durdurdu. Messi ve Xavi istediği topları alamadı ve pas hatasına zorlandılar. 








Barcelona'da Busquets, Thiago ve Tello aşırı derecede sırıttı. Alves adeta bir forvet gibi sağ kanatta çok önde kaldı ama faydalı olamadı. Adriano çok sınırlı bir bek olduğunu gösterdi. İkinci yarıda da durum aynıydı. Madrid çok iyi kapanıp, iyi pres yapıp, Xavi, İniesta, Messi üçlüsünü oynatmayıp kazandığı toplar ile kontra aradı. Organize bir şekilde ceza sahasına giremedikleri için uzaktan şu atmayı deneyen Xavi'nin yerine oyuna giren Sanchez, Tello'nun harcadığı sayılı net Barcelona ataklarından birinde, dönen topta karambolde durumu eşitledi. Kalan 20 dakika çok şeye gebeydi ama 99 Bin kişiyi susturan isim Mesut'un harika ara pasına iyi koşu yapıp, iyi de vuran Ronaldo oldu. Gol sevinci görülmeye değerdi. Real Madrid'in hemen cevap vermesi de çok önemliydi. 










Guardiola'nın kumarı tutmadı. Thiago ve Tello, El Clasico'yu kaldıramadı. Oyuncu seçimlerinde ve değişikliklerinde hatası vardı. Rakip ceza sahasını ve ceza sahası önünü adeta delik deşik eden, rakiplerini bezdiren Barcelona'nın, kendi evinde Real Madrid'e karşı 90 dakika boyunca sadece 2 net pozisyonu vardı ama hak eden taraf, aynı zamanda kazanan taraf oldu. Jose Mourinho bu sefer oyuncularını sakin tutabildi ki, ortamın gerilmesi sadece Barcelona'nın işine geliyordu. Çünkü Madridli oyuncular kötü etkilenip, motivasyon kaybı yaşıyorlardı. Madrid takım olarak çok iyiydi ve takım savunmasının güzide örneklerinden birisini sergiledi. Xavi Alonso maçın yıldızıydı. Maç boyunca Di Maria dışında sırıtan bir isim olmadı. 










Puan farkı bir ara 10'a çıkmıştı ama üst üste puan kayıpları ile 4'e düşmüştü. Real Madrid istediğini aldı. Barcelona 54 maç sonra evinde kaybetti. Jose Mourinho, Real Madrid'in başında Barcelona'yı Nou Camp'ta ilk kez mağlup etti. Ayrıca Real Madrid kalan 4 maçından 12 puan çıkartırsa, ligi 100 puan +100 gol ile bitirecek. Ronaldo ligdeki 42. golünü attı. Ayrıca Khedira'nın attığı gol, Real Madrid'in bu sezon ki 159. golüydü ve 1959-1960 sezonundaki 158 gollü rekorunu da kırdılar. Puan farkı 7'ye çıktı ve 4 maç var. Real Madrid zor maçlar oynayacak ama El Clasico galibiyeti 3 puandan çok psikolojik olarakta olumlu etkiler. Hafta arası iki takımda Şampiyonlar Ligi yarı final rövanç maçı oynayacak. Şampiyonlar Ligi finalinde bir El Clasico daha izlememiz yüksek ihtimal.








Sakin, sakin....





20 Nisan 2012 Cuma

Raul Ayrılıyor



Futbolda son yıllarda 'bayrak adam' sıfatına erişebilmiş nadir isimlerden birisidir Raul. Benimde çok sevdiğim, şüphesiz son yılların en iyi forvetlerinden. Jose Mourinho'nun Real Madrid'e gelmesi ile Schalke 04'e transfer olmuştu. Schalke'de bu zamana kadarki birikimlerinin kaymağını yiyeceği düşünülse de orada çok iyi performans gösterdi ve kısa sürede taraftarın sevgilisi oldu. Almanya'ya alışmış gibiydi.


 Dün yapılan basın toplantısında Schalke 04 Kulübü, Raul'un sözleşmesini uzatmayacağını ve Haziran ayında Raul'un takımdan ayrılacağı açıklandı. Raul, kendini iyi hissettiğini, halen üst düzey futbol oynayabileceğini ama ailesi ile daha fazla vakit geçirebileceği üst düzey olmayan bir lige gideceğini açıkladı. 


Bu arada Schalke 04 Kulübü, Raul'un 7 numaralı formasını emekli etme kararı aldı. Her ne kadar 2 sezon oynayıp, taraftarın 'içimizden biri' diyebileceği bir oyuncu olmuş olsa da ilginç bir karar olmuş. Raul'un 7 numaralı formasını Real Madrid'de emekli olmasını isterdim ama İspanya'da forma numaraları 1'den 25'e kadar olduğu için bu pek mümkün değildi. Raul'un ABD ya da Katar'a gitmesi bekleniyor. Bense keşkeler içerisindeyim...

18 Nisan 2012 Çarşamba

Aydın 'Yılmaz'



1-2 ay öncesine kadar Galatasaraylı birisine Aydın Yılmaz deseniz pek iyi şeyler duymazdınız. 5 yıldan fazla bir süredir 2006 yılında Konya deplasmanında attığı gol dışında akıllarda kalan bir hareketi olmadı ki, halen o golle anılır. 2006 yılından sonra yönetimler değişti, yöneticiler değişti, teknik direktörler değişti, oyuncular değişti ama Aydın hiç değişmedi. Oyununu geliştirecek, formunu arttırabilecek, kalıcı olabilecek ne bir oyun ne de gelişme gösterdi. Çoğu zaman kadroya giremedi, şans bulduğunda da değerlendiremedi. Konya'ya attığı golden sonra tekrar piyasaya çıkmak için geç kalmıştı Aydın. Transfer dönemlerinde oyuncu transfer ederken takasta kullanılmasını ya da gönderilmesini bekledik. Çünkü Aydın sonradan oyuna girdiği zaman bırakın katkı yapmayı, heyecanlanmayı, sahada eksik oynadığımıza inandık, oynadıkta. Yeteneği olduğu belliydi ama sanki zorla futbol oynatılıyormuş gibi vurdumduymaz, isteksiz bir hali vardı. Bir taraftarın takımında görmek isteyeceği son oyuncu profillerinden biridir şüphesiz. 


Hal böyle iken bu sezon takımın başına geçen Fatih Terim ile birlikte bir çok futbolcu gibi Aydın'da da gelişme oldu. Özellikle son 1-2 aydır Aydın'ın formunun arttığı bir gerçek. Bu sezon eksikliğini fazlası ile hissettiğimiz gerçek bir kanat oyuncusu gibi etkili oluyor şans bulduğunda. Shaqiri transferinin gerçekleşmemesi, Kazım'ın takımdan ayrılması, Yiğit'in halen yeterli olamaması ve en önemlisi Fatih Terim'in de etkisi ile Aydın muhtemelen son şansını değerlendiriyor ve iyi değerlendiriyor. Öz güven sorununu yavaş yavaş aştığı belli. Türkiye'de yetişen her genç oyuncuda olduğu gibi mental açıdan da kendini olması gereken düzeye getirir ve çok çalışırsa herkesin umutsuz vaka olarak baktığı Aydın'dan bir umut ışığı doğabilir. Bir çok oyuncunun yaptığı gibi 'ben oldum' derse zaten başlamadan biter. Fatih Terim'in etkisini de görmemezlikten gelemeyiz. Sadece Aydın'dan değil, Hakan Balta, Engin, Sabri gibi oyunculardan nasıl verim alınacağını iyi biliyor. Üstüne Semih ve Emre gibi sezon öncesi 1. Lig'e kiralanması beklenen iki oyuncudan ilk 11 oyuncusu yapıyor. Eski Aydın olsa büyük ihtimalle Beşiktaş'a attığı golden önce Quaresma'nın müdahaleleri sonrası çoktan kendini yerde bulmuştu. Herşey Aydın'ın ellerinde ama umarım soyadı gibi çalışır Yılmaz hem Galatasaray'a hem de Milli Takım'a yararlı ve kalıcı bir oyuncu olur. 

17 Nisan 2012 Salı

Beşiktaş 0 - Galatasaray 2













Anormal bir yağmurdan sonra ertelenen maçta Fenerbahçe'nin kazanması ile baskı biraz daha artmıştı maç öncesi. İnönü'den alınacak bir yenilgi Fenerbahçe maçı için kader niteliği taşıyacaktı ve psikolojik artıyı Fenerbahçe'ye verecekti. Taraftarı önünde maça etkili başlayan taraf Beşiktaş oldu. İlk 10-15 dakika baskılı oynayıp Galatasaray'ı çıkartmadılar. Buldukları pozisyonlarda son tercihleri hatalı ve aceleci olunca bu Galatasaray'a yaradı. Baskıyı kıran Galatasaray iyi takım savunmasına bu sezon iyi yaptığı presi de ekleyince etkili gelmeye başladı. Korner pozisyonunda Riera'nın topu ikinci kullanışında doğru yere atabilmesi sonucu Elmander'in kafa vuruşunda Rüştü'den dönen topu tamamlayan Melo ile öne geçtik. Gol santimler ile ofsayt diyebiliriz. Golden sonra maç hareketlendi. Önce Holosko, ardından Fernandes ile net pozisyonlardan yararlanamadı Beşiktaş. Özellikle Fernandes solda boş bekleyen Quaresma'ya çıkarsa maça denge gelebilirdi. İkinci yarı tamamen oyunu kendi sahamızda kabullendik. Buna rağmen topla oynayan, daha doğrusu oynayamayan bir Beşiktaş vardı. Galatasaray'ın kapanmasına rağmen, Beşiktaş topu iyi kullanamayınca sıkıştı oyun. Beşiktaş'ın önemli oyuncuları da sıkışan oyunu açmak yerine taraftarın etkisinde kalıp rakip futbolcular ve hakem ile uğraşınca Galatasaray'ın işine geldi. Galatasaray çok iyi oynamadı ama  iyi kapandı ve doğru oynadı. Quaresma'nın Selçuk'a yaptığı hareketin bir izahı yok ve bu Quaresma'nın ilk vukuatı da değil. 


Necati'nin yerine oyuna giren ve son dönemde bariz bir şekilde formunu arttıran Aydın'ın attığı şık gol ile farkı ikiye çıkarttık. Maç o dakikada bitti zaten. Oradan sonra yaşanan herşey bir birikimin patlamasıydı. Maçtan sonra hakem maça inanılmaz etki etti, Galatasaray hakem sayesinde kazandı gibi bir olgu var. Ofsayt pozisyonunu yan hakemin bile görmesi zorken orta hakemin görmesi imkansız gibi bir şey. Onun dışında Quaresma'nın kırmızı kartını saymazsak maça direkt etki etti diyebileceğimiz bir hatası olmadı. Olayları direkt hakeme bağlamak doğru olmaz. Sulu derbi olarak bilinen maçta nasıl Galatasaray taraftarı belli yaşanmışlıkların, birikimin patlamasını yaptıysa Beşiktaş taraftarı da bu maçta yaptı aynısını. İkinci yarı çift forvetinden birini çıkartıp orta sahayı daha da kalabalıklaştıran bir Galatasaray'a karşı 45 dakikada kornerden dönen topta Veli'nin şutu dışında net pozisyonu olmayan Beşiktaş birazda oynadığı kötü oyuna bakmalı.


Ortada bariz bir teknik adam üstünlüğü de mevcut. Fatih Terim, Aydın, Hakan Balta, Engin gibi oyunculardan faydalanıp üstüne bir de Emre ve Semih gibi iki genç çıkartabiliyorken Tayfur Havutçu, Fernandes, Simao, Quaresma, Guti gibi üst düzey futbolculardan faydalanamadı. Carvalhal'de de vardı aynı sorun. İnönü deplasmanından 3 puan çıkartmak önemliydi. Kendi evimizde çok daha iyi oynayacağımızı düşünüyorum. 


Pazar günü bu saçma play-offu sonlandırabileceğimiz bir maç oynayacağız. Fenerbahçe'yi yenersek, yayıncı kuruluş ve TFF, Fenerbahçe'den daha çok üzülür.

No To Racism!



Irkçılığı kimin yapıp-yapmadığının bir önemi yok. Savunulacak bir yanı da yok. Böyle bir şeyin gündeme gelmesi bile çok kötü. 
Irkçılığa hayır!

16 Nisan 2012 Pazartesi

13 Nisan 2012 Cuma

Süper Final ve Galatasaray









Saçma sapan bir şekilde hiç kimseye sorulmadan, bir çırpıda peydah edilen Play-off dönemi geldi çattı. 9 puan fark ile kapattığımız normal sezon yetmezmiş gibi kısa bir sezoncuk daha oynayacağız. 5 puan fark ile başlayacağız Süper Final'e.


Fikstür,


1. Hafta - 14/15 Nisan

Fenerbahçe - Trabzonspor
Beşiktaş - Galatasaray


2. Hafta - 21/22 Nisan
Galatasaray - Fenerbahçe
Trabzonspor - Beşiktaş


3. Hafta - 28/29 Nisan
Trabzonspor - Galatasaray
Fenerbahçe - Beşiktaş


4. Hafta - 2/3 Mayıs
Galatasaray - Trabzonspor
Beşiktaş - Fenerbahçe


5. Hafta - 5/6 Mayıs
Trabzonspor - Fenerbahçe
Galatasaray - Beşiktaş


6. Hafta - 12/13 Mayıs
Fenerbahçe - Galatasaray
Beşiktaş - Trabzonspor




Fikstürü şahsen beğendim. Almeida, Egemen gibi oyuncuları cezalı durumdayken İnönü deplasmanından çıkarılacak 3 puan ve ardından Fenerbahçe ile TT Arena'da oynanacak maçta alınacak 3 puan işi büyük ölçüde bitirir. Ama ne olursa olsun içeride oynayacağımız maçları kazanmamız çok önemli.


Sezona futbol anlamında kötü başlayıp özellikle 4-4-2'ye geçmemizle birlikte iyi toparlamıştık. Kalede Muslera'nın güven vermesi, defansta 40 yıldır birlikte oynuyormuş gibi uyum içinde hareket eden Semih ve Ujfalusi ikilisi, orta sahada Selçuk ve Melo, ileride de Elmander'in etkisi ile giderek daha iyi bir oyun ortaya koyduk ve Fenerbahçe derbisinde bu tavan yaptı. Ligin ikinci yarısında oyunun bazı bölümlerinde gene çok iyi oynamamıza rağmen bunu uzun süreye yayamamamız, gerçek, iyi bir kanat oyuncumuz olmaması bizim için sıkıntı oldu. Çok iyi oynayamasakta çok iyi mücadele ettiğimiz kesin. 4-4-2 sistemi için iyi kanatlara ihtiyaç olmasına rağmen biz devşirme oyuncular ile mücadele ediyoruz ve Selçuk-Melo ikilisine Elmander'in çalışkanlığı çoğu maçın skoruna direkt etki eden bir durum oldu. Süper Final'de de en büyük silahımız olacağı kesin. 


Süper Final öncesi yaşanan Melo-Riera kavgası çok yanlış olsa da kesin olan Melo'ya ihtiyacımız olduğu. Melo son yaşananlardan sonra ya ilk maçta kırmızı kart görerek Galatasaray kariyerini sonlandırır ya da Süper Final'e damgasını vurur. Fatih Terim'in etkisi ile saha içi ve saha dışında tam anlamı ile bir takım olduktan ve sonuna kadar mücadele ettikten sonra gerisi gelecektir. 



The Animal

Cristiano Ronaldo, Atletico Madrid maçında hattrick yaptı ve La Liga'da bir sezonda 7 hattrick ile rekor kırdı. Deplasmanda 20. golünü atarak bir sezonda deplasmanda en fazla golü olan Guiza'yı geçerek başka bir rekor kırdı. 40 gol ile bu sezon gol krallığında birinci sırada. 


Taraftarın onun için açtığı pankart cuk oturmuş...



TT Arena Sorunu







Evet ta en başından beri bir 'sorun' idi TT Arena. Zaten Ali Sami Yen'den ayrılma düşüncesi bile fazlası ile yetmişken, şu an bile halen düşündükçe insanı efkarlandıran bir olayken yapımı sorunlu oldu, açılışı sorunlu oldu, yolları sorunlu oldu, otoparkı sorun oldu, stada ulaşım sorun oldu ki halen en büyük sorun konumunda her şey sorun oldu.


Beşiktaş kısa bir süre önce yeni başkanını seçti. Fikret Orman başkanlığında stat konusu öncelikleri gibi duruyor ve sezon öncesi de hafiften dillendirilen bir şey son günlerde tekrar gündemde. Beşiktaş, yeni stadı yapılana kadar maçlarını TT Arena'da oynamak istiyor. Yönetim kurulu üyesi Seyit Ateş de bu isteklerini ciddi bir şekilde açıkladı. Olimpiyat stadında insanlar yazın bile üşüyormuş! 2004'te biz çok üşüdük reyiz diyesi geliyor insanın. Şimdilerde de Bozbaykuşlar üşüyor orada. Seyit Ateş pası Galatasaray yönetimine attı. 2 gün önce yeniden Galatasaray Divan Kurulu başkanı seçilen İrfan Aktar da iki takımın 100 yıldır dost olduğunu, Beşiktaş'ın TT Arena'da oynayabileceğini, taraftarın da buna karışamayacağını açıkladı. 


Ürün, kredi kartı, kombine ve bilumum şey alırken karışabiliyoruz ama stadımız hakkında son derece önemli bir şeye karışamıyoruz. Stadı bir takımın mabedidir, evidir. Ve insan evini sürekli gerçek olmayan 100 yıllık dostumuz, güzellik, mutluluk, dünya barışı gibi klişe saçmalıklarla bezenmiş nedenler ile başkası ile paylaşamaz. Bunun Beşiktaş ile alakası yok. 


Seyit Ateş ve İrfan Aktar'ın açıklamaları üzerine tam bağımsız! ultrAslan başkanı Oğuz Altay, 'Beşiktaş TT Arena'da oynarsa anlayışla karşılamamız gerek' twittini attı. İrfan Aktar'ın açıklamalarını, Beşiktaş'ın TT Arena'da oynamaması gerektiğini savunan sert bir tepki beklerken İrfan Aktar'ın açıklaması minvalinde bir açıklama gelmesi kabul edilebilir bir durum değil. Taraftarı adeta hiçe sayan, aşağılayan bir tavırda yapılan açıklamaya, taraftar temsilcisi olarak daha sert ve daha iyi bir 'tepki' verilmeliydi. Ama irfan Aktar haklıymış demek ki.  


Kabus gibi geçen bir sezondan sonra çok iyi toparlanan, maç kazanmayı hatırlayan, derbilerde yenilgi yüzü görmeyen ve play-offlara sorunsuz girecekken her ne kadar tatlıya bağlansa da Melo-Riera olayı yetmezmiş gibi dün İrfan Aktar, bugün de Oğuz Altay'ın açıklamaları ortada sorun yokken sürekli sorun yaratma çabaları çok gereksiz. 




Son olarak, keşke çıkıp şaka desen...

10 Nisan 2012 Salı

Etik Komedisi | Al Sana Muslera!

Muslera'nın Manisaspor'a karşı penaltı kullanması etik tartışmalarına neden oldu. İçinde bulunduğumuz süreçte bu olayın büyütülmesini ve abartılmasını komedi olarak yorumlamak gerek. Neymiş efendim düşmesi kesinleşmiş bir takıma karşı bu yapılırmıymış. Sanki bizim maçta düştü Manisaspor. Muslera'nın penaltı kullanması uzun süredir gündemde olan bir şeydi. Bu da Manisaspor'a nasip oldu. Yani rakip kim olursa olsun 2-0 önde olup, son 15 dakikaya girilirken penaltı kazanıldığında, yani skor rahatlığında Fatih Terim'in izin vermesi halinde Muslera atacaktı. Hatta bazıları ileri gidip Fatih Terim'in Muslera'ya izin vermesini hayatının hatası olarak yorumladı ki pes doğrusu. Katılıyorum Fatih Terim'e yakışmadı. İlk penaltıyı da Muslera atmalıydı. Popo ile top tutmak, saha içerisinde oyuncu boğazlamak, bilerek kart görüp cezalı duruma düşmek, Fenerbahçe kalecisi olmamasına rağmen Galatasaray maçında gökten kemik yağdı yazmak etik, ama bu etik değil... Geçiniz.


Aşağıdaki sözleri söyleyen arkadaşa çok da güzel attı. Bundan daha iyi bir intikam olamaz sanırım. Al sana Muslera...






Manisaspor 0 - Galatasaray 4 | Muslera!



Süper Final öncesi ligde son maçta düşmesi kesinleşen Manisaspor'a karşı oynadık. Melo - Riera kavgası hafta için gündeme oturup maçın da önüne geçmesi keyifleri kaçırdı doğal olarak. 4-4-2 sisteminde Melo'nun önemli bir görevi vardı ve O bu görevi iyi yapıyordu. Fatih Terim, Melo'nun yokluğunda daha öncede o mevkide denediği Engin'e şans verdi. Ankara ve İzmir'in deplasman olmadığını bir kez daha kanıtladık. Karşılamadan maça kadar taraftar etkisi çok iyi hissedildi. Manisaspor her ne kadar küme düşmüş olsa da iyi mücadele etti. Çoğunlukla Manisaspor kalecisi Volkan ile bizim aramızda geçti maç ama ilk yarıda gol olmadı. İlk yarı için akıllarda kalan en önemli hadise, sahaya futbol oynamaktan başka her şey için çıkan Yiğit İncedemir'in, Semih'in ayağını kırmaya çalışması ve kırmızı kart görmesiydi. Çok bile kaldı sahada. Çift forvet oynamamıza rağmen pozisyonlar hep uzaktan şu ve duran toplar oldu. Kanatlara iyi inemedik ve rakip ceza sahasına giremedik. 



Son haftalarda bariz bir şekilde formunu arttıran Aydın'ın oyuna girmesi ile, ilk yarıda iyi kullanamadığımız sağ kanattan ilk gelişimizde penaltı kazandık ve Selçuk'un golü ile öne geçtik. 1-0'dan sonra Ahmet İlkan, Busquets'i aratmayacak şekilde penaltı bekledi ama hakem yemedi bu oyunu. 10 kişi kalan rakip golün de etkisi ile iyi geriye yaslandı ve maçın başından beri uzaktan şutlarla yokladığımız Manisaspor kalesini Selçuk harika bir golle gene yıktı. Bu kadar uzaktan şut çektiğimiz bir maça, uzaktan gol yakışırdı. Necati'nin düşürülmesi ile bir penaltı daha kazandık ve penaltı kazandığımız ilk anda staddaki taraftarlar gibi benimde aklıma ilk Muslera geldi. Taraftarın isteği ve Fatih Terim'in de izni ile Muslera 40 yıllık penaltıcılara taş çıkartırırcasına ters köşeye bıraktı topu. Hem farkı 3'e çıkardı hem kariyerinde ilk kez gol attı hem de bu sezon gol atmayan yabancı oyuncumuz kalmadı. Sonradan oyuna giren Baros da burnu kırık olmasına rağmen tekmeye kafa atarak skoru belirledi.

4-0 kazanıp normal ligi en yakın takipçimiz Fenerbahçe'nin 9 puan önünde lider bitirdik. Her ne kadar Manisaspor düşmüş olsa da iyi mücadele etti. Skor yanıltmamalı çok çok iyi bir oyun oynamadık. Uzaktan şutlarla etkili olduk, organize ataklarla rakip ceza sahasına inemediğimiz bir maç oldu. Bir ölçü olmamalı ama Süper Final için kesinlikle yeterli değil. Benim için maçın en önemli noktası Muslera'nın ligde 16 maç gol yemeyerek Galatasaray tarihine geçmesi ve Volkan Babacan'a karşı gol atmasıdır.

9 Nisan 2012 Pazartesi

Melo - Riera Olayı







Zaten yeterince sorun yokmuş gibi bir de Melo - Riera kavgası yaşandı. Hatta basın o kadar abattı ki Melo, Riera'yı soyunma odasına kilitleyip dövmüş, ışın kılıcı çekip ikiye bölmüş, kameralar çekmiş, gösterime girecekmiş!. Şike olayının bile önüne geçti kısa bir sürede. Takım içerisinde elbetteki bu tarz bir olay olması kötü ama dışarı yansıması her zamanki gibi abartılı oldu. Olaydan sonra kaşına dikiş atılan Riera, İspanya'ya giderken de gözünün morardığı net görülüyordu. Melo böyle bir oyuncu. Daha önceleri de başka vak'aları vardı. Fatih Terim etkisini düşündüğümüz zaman şahsen hiç endişelenmedim. Çünkü hem Türkiye'de hem Türkiye dışında hem de milli takımda türlü oyuncu ile çalışan bir teknik direktör için her ne kadar yanlış olsa da çok büyük bir olay değil. 


Bu sezon transferde en büyük hayal kırıklığını Riera yaptı. Bir türlü istediğimiz performansı yansıtamadı. Ama Melo farklıydı. Kötü dönemler geçirmiş, milli takımda ve kulübünde sorunlar yaşıyordu. Melo'da bizim geçen sezonlarımız gibiydi bir nevi. Kiralık geldikten sonra sezon başından beri iyi oyunu, orta sahadaki büyük etkisi, taraftar ile olan ilişkisi ve renkli kişiliği ile hep göz önünde oldu. Tek tek eklediği tuğlalardan yaptığı inşayı bu olay ile tek hareketle yıktı. Bu olayın savunulacak bir tarafı yok. Bir ceza verilmeli tabii ki. Sezon sonu bonservisi alma olayını etkileyebilir, pazarlıklara olumlu yansıyabilir. 


Bugün bütün takım Fatih Terim'e giderek Melo ile Riera'nın affedilmesini istemiş. Fatih Terim de ılımlı açıklamalar yapıyor. Gerekli ceza verildikten ve uyarı yapıldıktan sonra ben de affedilmesinden yanayım. Süper Final'de Melo'ya ihtiyacımız olduğu çok açık.

Fatma Nineyi Kaybettik









Taraftar olmanın yaşı olmadığını, Galatasaray ile yaşıt olan Fatma Nine'den öğrenmiştik. Ne yazık ki Fatma Nine'yi kaybettik. Başımız sağolsun. Nur içinde yat Fatma Nine...

1 Nisan 2012 Pazar

Böyle Şaka Olmaz

Ligde bu sezon düşmesi kesinleşen iki takım var. Antalyaspor ile Samsunspor, Ankaragücü ve Manisaspor'dan sonra ligden düşmemek için birbiri ile yarışıyor. Ligin 33. haftasında 33 puanı bulunan Samsunspor Beşiktaş ile, 39 puanı olan Antalyaspor da evinde Bursaspor ile oynadı. Samsunspor deplasmanda Beşiktaş'ı 1-0 yenerek puanını 36'ya yükseltti ve ligde kalmak için umutlandı. Antalyaspor da evinde Bursaspor'a 3-1 yenildi.


Maç sonu Samsunsporlu Adem ve Murat'a, 'Bursaspor, Antalyaspor'a karşı 7 yabancı ile mücadele etti, Antalyaspor hükmen 3 puanın sahibi oldu' diye 1 Nisan şakası yapılıyor. Bu da Samsunspor'un küme düşmesi demek. Samsunsporlu oyuncular gene sakin durmuş. Aynısı bana olsa istem dışı küfürü basardım sanırım.








Ligin son haftasına girilirken Antalyaspor 39, Samsunspor da 36 puanda. Son maçta Samsunspor evinde eğer Sivasspor'u yener, Fenerbahçe de evinde Antalyaspor'u yenerse, Samsunspor ligde kalacak, Antalyaspor Bank Asya 1. Lig'e düşecek.

Galatasaray 2 - Orduspor 0









Maç öncesi yaşanan gereksiz olaylar maçın önüne geçmesine rağmen ben bardağın dolu tarafına bakıp yaşanan olayların son dönemdeki kötü futbolu biraz ateşleyeceğini, takımı eski haline getireceğini düşünmüştüm. Nitekim biraz öyle de oldu. Orta sahadaki bariz düşüşe Baros ile Necati'nin uyumsuzluğu eklenince Fatih Terim 4-4-2'den vazgeçmemeli temennim vardı ki, İmparator bilindik sistem ve kadro ile çıktı maça. 


7. dakikada Necati'nin harika golü ile başladı maç. Orta sahada aldığı topu sürüp kaleye adeta akıllı füze gönderdi. Golden sonra 4-4-2'nin nimetlerini çok iyi gördük ama bir türlü değerlendiremedik. Baskıyı arttırıp her iki kanatta da etkili olduk ama neredeyse her pozisyonda son pas ve son vuruşlarda yanlış ve kötü tercihler gelince fark bir türlü artmadı. Sadece bu maç için değil, genel olarak bakarsak Baros kesinlikle eski Baros değil. Alıştığımız Baros, hareket halinde sürekli yerinde duramayan, sürekli rakip defansı rahatsız eden, kendine ve takım arkadaşlarına pozisyonlar hazırlayan, gol atmasa da bir şekilde gol de katkısı olan Baros'du. İlk yarıda Melo'nun orta sahaya ağırlığını koyması, Orduspor'un takım halinde kapanması ve iyi paslaşmamız neticesinde kalemizde pek pozisyon vermedik. Orduspor'un orta sahadaki agresif oyunu onlara pek avantaj sağlamadı ve ileride kazandıkları topları iyi kullanamadılar. 


İkinci yarıya Baros-Sabri değişikliği ile başladık. Orta sahayı kontrol altına almak istedik ama iyi başlayan taraf Orduspor oldu. Bunda biraz da bizim geriye yaslanmamız, tek forvete dönmemiz ve Orduspor'a 'gel' dememiz etkili oldu. Çağrıyı cevapsız bırakmayan Orduspor da önde basarak etkili oldu. Necati ile yararlanamadığımız net pozisyondan sonra Orduspor da net bir gol kaçırdı. Daha doğrusu Muslera izin vermedi. Rakip defansta tek başına kalan Sabri, soldan Engin'in güzel pasını önce iyi kontrol edip, aynı güzellikte de vurunca farkı ikiye çıkarttı. Sabri'nin golden sonra eşi ve oğluna koşup, oğlu Sarp'ı öpmesi maçın güzel anlarındandı. Özellikle Sabri'nin gol atmasına çok sevindim. Çünkü bu sezon artık fazlaca abartılarak saçma bir şekilde hedef haline getiriliyor Sabri. Ama son maçlarda takımda düşüş olmasına rağmen, Sabri de gözle görülür form yüksekliği söz konusu. Geçen haftaki Trabzonspor maçında da sonradan oyuna girip sağ kanadı hareketlendirmiş ve penaltı kazandırmıştı. Umarım aynı güzellikte devam eder.






Kalemizde net pozisyon vermediğimiz, zaman zaman eskisi gibi çok iyi pas yapıp net pozisyonlara girip değerlendiremediğimiz bir maç oldu. Aslında tam Elmander'in maçıydı ama Fatih Terim riske etmedi. İyi de yaptı. Özellikle ilk yarıdaki pozisyonlarda son pas ve son vuruşlarda dikkatli olsak çok daha farklı bir skor ile bitebilirdi maç. Ligin ilk devresindeki Emre ile ikinci devredeki Emre arasında bariz fark var. Emre daha iyi şeyler yapabilecek bir futbolcu. 


Bu akşam Trabzonspor - Fenerbahçe maçı var. Trabzonspor kazanırsa aradaki puan farkı 10 olacak.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

Beğen